Hava kararana kadar davul çalmış, halay tutulmuş, ama Xaco kendi iç dünyasında, İso’yu nasıl savunacağını, İbram’a vereceği en uygun cevabı sıralamakla meşgulken, davetlilerin gözleri de hep üzerindeymiş gibi bir hisse kapılmıştı. Sanki davetliler düğün şendiği* değil de, kendisini izlemeye gelmiş, aklından geçenleri anlamaya çalışan bir kalabalıkmış gibi hissediyor, huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdıyordu. Yemeğe, sofraya çağrıyı bile duymamış, ablası Fatma’nın dürtmesi, kendine gelmesini sağlamıştı.
.Fatma:
“‐kız iş olacağına varır, olumsuz şeyler düşünme! Yemekten sonra şehre kız kınasına gidilecek, biz de gidelim. Dönüşte de sana Sultan Gelin’in hikayesini de anlatırım.
Xaco; tamam anlamında başını sallar, fakat kafasındaki düşünceleri bir türlü uzaklaştıramaz. Yemek yenir, kız kınasına gidecekler için iki uzun şase cip(jeep) ve karseli(römork) takılmış traktör beklemektedir. Traktöre davul, zurna ekibi ve gençler doluşmuş, ciplere; yol yordam bilenlerden seçilen kişiler binerek kız evinin yolunu tutarlar. Sultan geline kına töreni yapılır, her iki taraf ta birbirine karşı, hoşgörünün bile sınırlarını zorlayan derecede iltifat eder, memnuniyet ve iyi dileklerle ayrılarak yarın ki gelin getirme hazırlıkları için bahçeye geri dönerler. Xaco ise derin bir iç çekişi ile İso’yu düşünmekteydi. Acaba bu mutluluğu kendileri de yaşayabilecekler miydi?
.Bahçaya dönünce, yabancı misafirler uyumaları ve dinlenmeleri için evlere dağıtılmış, Fatma’ya bacısı ve çocuklarından başkası kalmamış, bir bakıma iyi de olmuştu. Artık daha rahat konuşabilirlerdi. Çocukları taht da serdikleri yatakta uyuttuktan sonra, kendileri de yer yataklarına uzanarak konuşmaya başlarlar.
.Fatma:
‐ Hacı Emmi geçen hafta kız evini bahçaya davet etmişti, kız evinin şerefine ahırında ki en güzel koçu kesip bir davet verdi ki, yıllarca konuşulacak bir davet. Sultan’ı da getirmişlerdi yanlarında. Ama misafir gibi oturmadı Sultan. Evin sahibi gibi davrandı. Çaylar, kahveler ve yemek O’nun elinden çıktı. “On parmağında on marifet” laf olmaktan çıkıp gerçek oldu. Bende kendimi becerikli sanırdım, komşum olması bana bir hediye gibi olacak. Adı Sultan, güzelliği sultan çatlatan; pürüzsüz süt beyazı bir ten, yuvarlak bir yüz, hele yürüyüşü ceylan gibi, bir de bilgili ki deme gitsin. Merakımızı giderecek soruları, biz sormadan kendisine âyân olmuş gibi, anlatmaya başladı: .
“‐abilerim gibi okula gitmeyi çok istiyordum ama göndermediler. Kendi çabamla okuma yazmayı öğrendim. Komşumuz; arapça harflerle, türkçe anlatımlı masallar okurdu bize. Ben de arapça harflerle okumayı O’ndan öğrendim. Yeni harflerle yazıyı ve yanı sıra dört işlemi de abilerimden öğrendim. Babama; madem beni okula göndermedin, Halk Eğitimin biçki‐dikiş kursuna gönder bari diye direttim. Başarılı bir şekilde kursu bitirerek sertifika almayı hak ettim. Sertifika için diploma şartı vardı, diplomayı da dışarıdan sınavlara girerek; sertifika ile birlikte almış oldum. “Evlilik çağı”na geldiğimde; çok isteyenim oldu ama ben kabul etmeyip, kendi ayaklarım üzerinde durmayı ve kendi ekmeğimi kazanma yolunu seçmek istedim. Ancak, herkes beni evliliğe karşıymışım gibi algıladı. Doğduğumuz günden itibaren bize biçilen role uymamız için çok baskılar gördüm.
Babam ve abilerimden hissetmediğim baskıyı, mahalleliden, eş, dost ve akrabadan gördüm. Benimle konuşan herkes; kendi sözü değil de, “duyduklarımı söylüyorum” diye söze başlar ve içindekileri adeta kusardı. Buna rağmen umursamadım ancak, onların beni “umursamalarının” önüne de geçemedim.
“Kadın kısmı evinde oturmalı,”
“İş ve ekmek kazanmak erkeğin görevidir,”
“Bu dünya da kadın aklının ve gücünün yetmeyeceği çok şey vardır,”
“Kadından bir şey olsa!!! bir kadın peygamber de olurdu”…
Bunun gibi daha neler neler söylediler…
. Kırılma noktam; Çok güvendiğim bir arkadaşım bir gün bana gelerek:
“Bak Sultan, seni çok sevdiğimi bilirsin…
Ben doğrudan yüzüne söyleyeceğim…
Senin duydukların, hakkında söylenenlerin onda biri bile değil…
Körocak, çocuğu olmaz diyen mi dersin…
Avratlık yapamaz diyen mi dersin…
Ben az söyliyeyim, sen çok anla artık yolunu çiz.!!” demesi ile oldu,
O dakikadan sonra anladım ki, eğer birşey olacaksam; “babaevinde” değil de “kendi evimde” çocuklarım da olursa, çocuklarımla birlikte “birşey” olabilecektim!!
.Artık bunları konuşmanın kimseye faydası yok, haftaya buraya gelin olarak, kendi “evime” geliyorum. Bahçada isteyen herkese “kalıp” üzerinden dikiş dikmeyi öğretmek ilk işim olacak…
*****
.Sultan, “babaevinde” babasına ve abilerine endeksli yaşadığını farketmiş ve bu yaşam biçiminden pek hoşlanmamıştı. Kendi evinde eşine endeksli bir yaşam sürmek yerine; ayakları üzerinde duran “kendi”sinin içinde “birey” olduğu bir yaşam sürmek istiyordu. Bunu kimse anlamak istemiyordu, kalıplara sığmış bir yaşam kolaylarına geldiği için daha çok tercih ediliyordu. Sultan nispeten bu yaşam biçimini darbelemiş, 30 unu geçmiş yaşında “kendi” kararıyla evlenmiş ve “çocuğu olmaz” diyenlere inat ilk günden 8 öksüze ANA olmuş, üstüne kendi doğurduğu 7 çocuk anası olmuştur….
.Xaco:
“abla; Sultan, İso’ya da biçki, dikiş öğretir mi?”
Diye sordu. belki biçki, dikiş öğrenmeyi bilmek kaderini de değiştirirdi!! Sultan’ınkini değiştirmişti ya!!
. Gece iyice geçmiş, günün yorgunluğu uykularını getirmişti, sıkıntıları geride bırakmak istercesine hemen uyudular.
******
.Sabah erkenden uyanmışladı. Birşeyler yiyerek düğün alanına gelirler. Gün iyice yükselmiş, birazdan gidip Sultan Gelini getirmenin telaşesi başlamıştı.
******
.Sultan Gelin cip ten iner inmez, eller belde ki tabancalara gitmiş ve herkes namluları havaya tutarak mermi yakma yarışına girmişlerdir.
Muhtar müdahale ederek; “karakol komutanının, silah sıkılmaması” uyarısını hatırlatmış, Hacı Emmi’nin cevabı; sosyo-kültürel davranışlarımızın özetidir:
‐git karakol komutanına söyle; bir devlet büyüğü geldiğinde, kendileri top atışıyla karşılıyorlar. Bahçeye de SULTAN gelmiş, bizim sevinçli günümüz, tabi kutlayacağız, dua etsinler ki toplarımız yok!!!
*******
.Kebyeden düğüne yeni gelen komşusu Xaco’yu bularak, İbram’ın geç gelmemelerini tembihlediğini, çünkü İbram’a Veli’nin haber gönderdiğini, büyük bir iş aldıklarını ve bu işin uzun süreceğini, belki 10‐15 gün eve gelemeyeceğini iletmişti. Xaco, işin uzun süreceğine çok sevinmişti!
Hem alacakları tarla için para birikecek, hem de bir müddet daha; İbram’ın İso’nun halaya kaldırılma sorusuna muhattap olmayacaktı!!!
*****
Not;
ŞENDİK; veya şenik. Belli bir amaç için bir araya gelen kalabalık, “kuru” olmayan kalabalık.
******
……..DEVAM EDECEK……..
EKONOMİ
Az önceGÜNDEM
Az önceGENEL
Az önceGÜNDEM
Az önceGENEL
4 saat önceGENEL
4 saat önceGENEL
4 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.