Bekir’in cevabı üzerine İso;
“‐ben sözünü, karar olarak aklıma not ettim. Evlenince beraber Hasankeyf’e giderik”. Der. Bekir biran duralar ve;
“‐eğer seni vermezlerse, kaçar biz de Hasankeyf’te bir mağara oyarığ.”
Gün öğlen olmuş, yazın son günleri olmasına rağmen, hava hala sıcak ve kavurucu. Güneş ışınlarını yansıtan fırat, havayı nemiyle adeta daha da ısıtmakta, kuşlar; serinlemek ve yavrularını yemlemek için dut ağacının üzerine, döne döne, konmaya başlarlar. Yavruların, anaçlarına serenatları, Bekir’i utandırır, bir daha kuşları ürkütmeyeceğine dair, kendi kendine söz verir. İso’ya bir isteği olup olmadığını sorar ve;
“‐biliy misin, bizim kebiye de işimiz bitti. Fakat ben anama, işi ağırdan almasını tembihledim, seni daha fazla görmek için.”
İso gülümser;
“‐artık getmem lazım, belki babamda bu gün çardağa gelir. Sabah ki bağırığında, ta çardaklardan duyuldu. Bu hayvanları bir daha da ürkütme. Bak, bir zararsız çıtırtı bile bizim kanımızı dondurdu. Üstelik onlar bizden daha güçsüzler! Bakma öyle uçtuklarına, belki de çok korktuklarındandır, kanatlanıp, uçmaları!!
Yine Fatma teyzem anlatmıştı: insanoğlunun ilk evcilleştirdiği hayvan, güvercinmiş. Diğer kuşlar, güvercinlere sormuşlar; “halinizden memnun musunuz?”, güvercinler demiş; “aç kalmıyoruz ama, özgürlük bambaşka, sizi evcilleştirmelerine asla izin vermeyin! Ah keşke; sizinkiler kadar güçlü kanatlarımız ve keskin gözlerimiz olsaydı, biz de sizler gibi avlanırdık. Bizi bir yem tanesine, kandıramazlardı!!”
İso’nun gitmesi gerektiğini söylemesi, Bekir’e zamansız gelse de, elden gelen birşey yoktur. Ayağa kalkar, İso’nun da ellerinden tutarak kalkmasına yardım eder. Bir yandan da gözleriyle etrafı gözetler, kimse var mı diye. Xelef’in deresinin üst tarafından aşağı inen bir karaltı görür, İbram’a benzetir;
“‐İso, tepeden dereye inen, babana benzey”. İso, işaret edilen yöne bakar, gelenin babası olduğuna kanaat getirir ve telaşlanır;
“‐evet gelen babam. Ondan önce çardağa varmalıyım.”
Bekir’e bir daha sarılır ve hızlı adımlarla, çardağın yolunu tutar.
******
Anası ekmek yapmayı bitirmiş, oğlanı emzirmekteyken İso’nun geldiğini görünce;
“‐bir çay koy, taplamada yapmıştım, atıştıracak birşeyler hazırla.”
İso;
“‐hemen aney, babam da dereden taraf geliy.”
Xaco dereye taraf bakar;
“‐inşallah işi bitmiştir. Yapacak işimiz kalmadı burda, bizde göçeriz artık.”
İso sofrayı hazırlarken, İbram çardağın yanında belirir. İçinden geçtiği bahçelerden topladığı, hayli miktarda ki yaz sebzelerini bir tarafa bırakır ve kurulmuş sofraya oturur.
Xaco;
“‐hoşgeldin İbram, köye göçmek için seni bekleyıh. Soyduğumuz kendirlere bir müşteri bul, ya da tüccarlardan birine amanata bırak. Önümüz kış, yağmurlar başlamadan önce, damı loğlayıp, duvarlara sıva* yapmamız lazım.”
İbram;
“‐hoşbulduk. Depoda biraz daha iş var, bir haftaya kadar biter. Kendirleri bugün veya yarın, Necat efendi’nin adamları gelip alacağlar. Kebende dartarlarken dikkat et, küçük kız hepsinin kilolarını yazsın, hesap görüyken lazım olacağ. Kendirler, yüklenip getti mi, sizde köye göçün. Depoya dönerken bacanağa uğrayıp tembihleyecem; iki gün sonrası için atı, arabaya koşup gelsin. Sizde kendiri teslim ettikten sonra toparlanıp hazır olun.” Biraz sessizlikten sonra, ibram devam eder;
“‐ iş bitimi, artık buraya gelmem, doğru köye gelirim…… Hem bu Hüsen’ler neyi bekley? Onların da işi bitmiş niye göçmemişler? Necat efendi bana; kebiye inişi, ‘hayırlı bir iş için kahve içmeye gelecağını” söylemişti. Bu Hüsen’in oğlu Bekir için olmasın…. İso amcası oğluna beşik kertmelidir, onunla evlenecek……. Xaco….. İso…… size süleyim; bunu kafanıza iyice sokun ve belleyin. Bu son sözümdür. Bu dünyada akrabalarından uzaklaşmış, akrabalarından yüz görmeyen birinin, toplumda ne değeri vardır, ne de ağırlığı.”
.İbram’ın bu sözleri, çardakta buz gibi bir hava estirir. İso, sabah Bekir’le buluştuğunda kurduğu hayallerine veda mı edecekti!! Bir an kendini bir sal üzerinde, Bekir’le yanyana uzanmış ve suyun akışına bırakılmış gibi hisseder. Anasının gözlerine bakar, gözgöze gelirler. Xaco cevap vermemek için kendini zor tutar, ancak içindekini söylemeden de duramaz;
“‐İbram…..bah, akrabalık deysin,
akrabalık baş göz üstüne.
Amma……akrabalık dediğin, el kızıyla oluşan birşeydir. Akraba olmayan iki kişi evlenince, sadece evlenmiş olmazlar, aynı zamanda akraba da olmuş, olurlar. İsoyu, yedi yabancıya bile versek, alsana akraba olduk işte. Senin ananda, babana göre; el kızı değil mi?
Sen ve kardeşlerini, el kızı doğurup kardeş olmadınız mı?
Amcasının oğlu dediğin, el kızının oğlu değil mi?
Hem amcası oğlu deymiş ki;
‘ben gurbete gidecam, Almanya’ya gidecam, bu memlekette kalmayacam’
biz kızımızı nasıl gurbete gönderirik, kimin eli yetişir, başı sıkıştığında kim yanında olacağ. Sen de aklını başına topla. Daha bıldır, erkek çocuğumuz olmay diye, İso’yu kendine berdel edecağtın. Ne tez unuttun. İşine gelince akraba, işine gelmeyince akrep.”
Xaco’nun cevabı, İbram’ın boğazını düğümlemiş, lokmasını yutmak için suya uzanır, eline aldığı tası hırsından yere düşürür, suyu da içemez ve sofradan kalkarak, birşey demeden deponun yolunu tutar.
*****
Sabah, İso ile ağacın altında buluşmaya giden Bekir, Mısto’ya götürmek için çardaktan babasının tütününden birazını almıştı. İso’dan ayrılınca, İbram’ın geldiği yöne yönelmiş, belki elindeki çuvalı taşıması için yardım ister diye. Ama ibram Bekir’i görmemezlikten gelmiş, yanından savuşup gitmişti. Bekir, buna daha çok içerlenir, Mısto’nun damına yönelir tütünü vermek için. Bekir’i gören, Mısto’nun gözleri parlar. En iyi ziyaretçisi gelmiştir. Fakat Bekir havasında değildir. Tütünü bırakır, sohbete kalmaz, şehre yönelir; asker arkadaşı Osman’la konuşmaya, akıl danışmaya ve yardımına ihtiyacı olduğunu söylemeye gidecektir. Osmanı nerede bulacağını biliyordu: Nefih’in Parkında.
.Parkın bahçe kapısından içeri girer, Osman’ın devamlı oturduğu tarafa yönelir. Osman’da, Bekir’i görmüştür. Buyur eder masasına. Bekir selam verir, tokalaşır, oturur yanına. Osman, Bekir’deki garipliği farketmiştir. Hemen meseleyi öğrenmek için sorar;
“‐hayrola tertip, fıratta kayıkların mı battı?”
Bekir, konuyu nasıl anlatacağını kestiremez, derdini anlatmayı, soru‐cevap şeklinde geliştirirse; kendisi için, daha kolay olacağına karar verir ve;
“‐gönül meselesi”, der.
Osman çayları söylerken;
“‐genç, delikanlı adamın, mutlaka gönlü olacaktır birinde, birinin de onda, buraya kadar normal. Sen işin sıkıntılı tarafını anlat hele”.
Bekir, Osmanın bu sözünden cesaret alarak, zembereği boşalmış saat gibi, soluk almasız, bir çırpıda, İso’yu ve babasını anlatır. Osman, Bekir’in İso’yu güzellikle alamayacağını, ve kendisinden yardım istendiğini anlar.
*******
Not;
*sıva: köy evleri genellikle, toprak ve saman karışımı çamurdan kerpiçlerle yapılıdır. Evlerin iç ve dış duvarı, yine saman ve toprak karışımı çamur harçla sıvanır. Her yıl değilse de, iki yılda bir bu işlem tekrarlanarak, evin yıkılması önlenir.
******
……..DEVAM EDECEK…….
GENEL
Az önceGENEL
1 saat önceGENEL
4 saat önceGENEL
4 saat önceGENEL
5 saat önceGENEL
1 gün önceGENEL
1 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.