Öğretmenini görmüş ve hediye getirmiş olmanın mutluluğuyla, köy postasının beklediği İskele Çarşısına varır. Veli sırtçıların ihtiyacı olan erzakları çarşıda çok güvendiği, Zafer Abisinin dükkanına gelip alır. Ne de olsa bakkal Zafer’de kaçak yükü olduğunda, kendisini aracı yapıyordu. Köy postası cipin yanına gelir, aldığı erzakları araca yerleştirir.
.Cip köye doğru yola koyulur. Sırtçıların beklediği metruk bağ evinin yolçatında erzaklarını indirir ve taşıyabildiğini alarak eve varır, kalan erzakları da almaları için birilerini gönderir. Dinlenmek için bir tarafa geçer, ne de olsa zor bir gece geçirmiş ve işin de, daha başındadır. Mayın patlamaz, devriyelerle karşılaşmaz ve Oso eşekleri temin konusunda bir sorun çıkarmasa, 20 günde işi bitirebileceğini kafasından hesap eder. Bunları düşünürken tatlı bir uykuya dalmıştır.
.Veli, henüz sekiz veya dokuz yaşındadır. Köyüne okul geç yapıldığından o yaşlarda okula başlamış ve okulun ilk öğrencisi ve ilk mezunu olduğundan hep gururla bahsetmişti. Okulu bitirdiği yıl öğretmeni, babasına çok baskı yapmıştı, yatılı okuması için. Babasıyla, öğretmeni arasında geçen diyaloğ hiç hafızasından silinmemiştir:
Öğretmen;
‐”Maddi durumum iyi değil diyorsun, yatılı okutalım, cebinden bir kuruş masrafın olmaz. Elbisesine ve ayakkabısına kadar devlet karşılayacak ve yazları yine geldiğinde, kuzularını yayılıma götürsün sana yardım etsin.”
Babası;
‐”Keşke senin dediğin kadar kolay olsa. Veli gidip okursa, gelecekte sadece kendini ‘kurtarmış’ olacak. Ama köy yer öyle mi? Burda birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için yaşarız. Kızlar evlenip gidecek, O’nlar él malı!! Ama erkekler bizim geleceğimiz, güvencemiz. Hani siz şehirlilerin, ‘sigorta’ dediği şey var ya, bizim için de; ‘erkek’ odur işte.”
Buna bir cevabı kalmamıştır öğretmenin, ve babayı doğrularıyla başbaşa bırakır saygı duyarak.
.Veli yıllarca bu diyaloğun muhakemesini yapmış, hem babasına, hem de öğretmenine hak vermişti.
İkisi de haklıydı!
Olabilir mi?
Bir konuda taraflardan ikisinin de haklı olması.
Öyleydi işte, ikisi de haklıydı!!!
O zamanlar, öğretmenin üstelemesi, babasının canını sıkmıştı. Ama babasının sıkkınlığı öğretmenin sözlerinden çok Veli’yi okutamamanın ezikliğiydi. Veli biliyordu bunu.
.Okuldan çıkınca hemen ağıldan kuzularını alır otlatmaya götürürdü. Köyün batı tarafında bir yer keşfetmiş ve hep, tek başına götürürdü kuzularını oraya. Mayınlı arazi burada, aniden güneye kıvrılarak tekrar batıya, fıratın yatağına iner ve fıratta son bulurdu. Kıvrımdan dolayı gözetleme kulesindeki nöbetçiler için kör noktadır burası. Yağmur sularının yardığı çöküntüye kuzularını bırakır ve kendisi de uzun uzun gözleriyle inceleyerek, mayınlı araziyi anlamaya çalışırdı. Hiç yanından ayırmadığı MERRIK*in yardımıyla tel örgüleri aralamış ve mayınlı araziye girmişti. Merrıkın demirli sivri ucunu toprağa, çiğdem çıkaracakmış gibi, yatay batırarak mayın aramaya çalışmış ve bir tane bularak çıkarmıştı topraktan. Daha sonraki günlerde de mayın tarlasından aynı yöntemle mayın çıkarmaya devam etmiş ve karşıya geçebilecek kadar, bir yol açmıştı kendine. Gelecekte bu yol; ekmeğini kazanacağı yol olacaktı. “Veli’nin yolu”* dedikleri yol!
.Öğretmeni bir gün arazi gezintisine çıkmış ve Veli’yi mayın tarlasının ortasında görmüştü. Hemen çıkması için uyarmış, ama kızmamıştı. Kızmanın faydası olmayacaktı. Çünkü; bireysel olarak Veli’nin yaptığı birşey değildi bu. Köydeki herkesin yaptığı birşeydi.
.Ertesi gün, okulda toplu olarak mayınlar üzerine bütün çocuklara bir uyarı konuşması yaparak, mayının tehlikesinden bahsetmiş, ölümle sonuçlanmasa bile insan bedeni üzerindeki olası sakat kalabilme durumunu özetleyerek; mayın tarlasından uzak durmalarını tembihlemişti. Bunun üzerine Veli söz alarak;
“‐öğretmenim bize diyorsun ki; mayın tarlasından uzak durun. Kaç yaşında olunca, mayın tarlasına girebileceğiz?”
Bu soru üzerine, sınıftaki herkes gülüşmüş, ama öğretmeni soruda ki, HİN liği anlamıştı. Veli’nin ve diğer çocukların gözü önünde cereyan eden, hergün büyüklerin mayın tarlasından gidiş‐gelişleri sözkonusuydu ve Veli’nin de bu tehlikeyi, çocukların yaşına bağlaması kadar doğal birşey olamazdı. Büyükler; doğruyu‐yanlışı herkesten çok iyi bilmiyorlarmıydı da, mayın tarlasından karşıya gidip geliyorlardı.
.Buna rağmen; öğretmenin söyledikleri de doğruydu. Çünkü; hemen hemen her evde, mayın patlaması sonucu bir ayağı kopan bir fert bulunuyordu.
Veli öğretmenine bir soru daha sormak ister, ama öğretmeni yine sürpriz bir soruyla karşılaşmamak için, “daha sonra” der. Ders arası Veliyi yanına çağırarak, “ne soracaktın” diye sorar.
Veli;
“‐öğretmenim, bize mayın tarlasına girdiğimizde, mayın patlamasından nasıl korunacağımızı veya bedenimizi, en az hasarla!! nasıl kurtaracağımızı öğretirsen daha faydalı olursun. Önceleri elle çıkarıyorlardı mayınları. Şimdi eşeklerin arkasına dam LOĞ* u bağlayıp, mayın tarlasına sürerek patlatıyorlar ama yine de kalan mayınlar var. Köyde birçok kişi bunu bilmediği için, kolsuz ve bacaksız kalmıştır. Hatta mayın patlaması sonucu bedeni parçalanan kişiler bile vardır.” Öğretmeni, birşey diyemez bu soru karşısında ve yüreği burkulur. ‘Herkesi değil ama, belki Veli’yi bekleyen kaderinden alıkoyarım’ diye içinden geçirerek daha çok ilgilenmeye başlar. Veli’yi, O yaşamdan alamaz, ama kadim bir dostluğun başlangıcıdır bu diyaloğ. Sonraki yıllarda görüşmeye devam ederler ve bu, öğretmen-öğrenci ilişkisini arkadaşlığa ve dostluğa çevirirler.
******
Veli iyice dinlenmiş olarak uykusundan uyanır, sınırı geçmek için kafileyi toplar ve yine tel örgünün önüne gelirler. Tel örgü onarılmıştır, yine keserek karşıya geçerler. Oso bu kez eşekleri, temin etmiştir. Gülerek, Oso’ya sorar;
“‐Oso bu hayvanlar gündüz aydınlığında yük taşımaya alışkınlar. Fakat sizin getirdikleriniz gece bile, inatçılık yapmadan, uysal bir şekilde çok rahat yük taşıyorlar. Bizim bilmediğimiz bir şey mi yedirip içiriyorsunuz?”
Oso havadaki; kesif, iç bayıltan dumanı koklayarak ve eliyle de eşeklerin yanında yaktıkları yeşilimsi yapraklı, kendire benzeyen, kuru OT*ları göstererek;
“‐kurban birşey yedirip içirmiyoruz, aha bu otlardan yakıyoruz ve dumanlarını soluyorlar. Onun için sakin ve ‘neşeli’ler!!
******
Not :
*Merrık; Anadolu’nun bazı yörelerinde, KAZGUÇ, KAZĞUŞ da denir. Yenen kısmı; toprak altında ki yumrusu olan yabani otları (çiğdem, keme gibi) çıkarmaya yarayan alet. Barak ağzıyla da; SIÇAN BELİ denir.
*LOĞ; Silindir taş. Toprak örtülü damların toprağını sıkıştırmaya yarar.
*Veli’nin yolu; Yerinden alınarak, mayınlı araziye sıfır noktaya, karşı tarafa getirilen,
Süleyman Şah Türbesine giden yoldur, bu yol. Şu an ilçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır ve bir yön tabelası yoktur.
*NOT; Argo bir deyimdir.
******
……DEVAM EDECEK……
EKONOMİ
4 saat önceGÜNDEM
4 saat önceGENEL
4 saat önceGÜNDEM
4 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.