DOLAR 34,4946 0.09%
EURO 36,2470 -0.31%
ALTIN 2.963,880,99
BITCOIN 33994425.65289%
Şanlıurfa
14°

PARÇALI BULUTLU

  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
Zer Hukuk
Zer Hukuk
KEBİYE…….13 ………ANARŞİKLER

KEBİYE…….13 ………ANARŞİKLER

ABONE OL
11 Ocak 2024 16:17
KEBİYE…….13 ………ANARŞİKLER
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Veli ve kafilesi, Oso’nun temin ettiği, yine duman altı olmuş, ‘neşeli’ eşeklere, hazırlanan siparişleri yükler ve geri dönerler. Bu rutin gidiş‐gelişlerde hiç bir sorun yaşanmaz. Herşey Veli’nin hesapladığı gibi gider. Hava şartları da; ‘kararında dua’ ettikleri için, yağmursuz ve bulutlu geçmiştir!!

İşin bitimine, iki seferleri kalmışken, birden gözetleme kulesinde ki nöbetçi sayıları iki kişiye çıkarılmış ve devriyeler de karşılıklı olarak tur atmaya başlamışlardır. Veli durumun olağan olmadığını sezer ve anlamak için fikir yürütür kafasında. Neler oluyordu? Kaçakçı kafileleriyle, jandarma arasında herhangi bir çatışma veya temas olmamıştı. Olsa mutlaka duyar, işe ara vermek zorunda kalırlardı. Bu başka bir şeydi!! Çok gizli kalmaz, mutlaka öğrenilirdi.
‘Şu işi hayırlısıyla bir bitireyim, zaten çok yorulduk, uzun bir süre; tel örgüye ve mayın tarlasına bakmam. Gide gele, başımız döndü, midemiz bulandı. Adamların hepsi de çok zayıfladı, bir deri, bir kemik kaldılar.’
Son seferden döndükleri gece, tur atan devriyelerden birine görünmemiş, ama karşı taraftan gelen devriye kafileyi farketmişti. Devriye yavaşlar ve sanki ‘geçin, gidin’ der gibi görmemezlikten gelir, müdahale etmez. Kafiledeki herkes hayretler içinde, bir taraftan da sevinerek yüklerini metruk bağ evine götürür ve derin bir nefes alırlar. Çatışma çıkmamış olmanın sevinciyle, yorgunluklarının ayırdında olmadan birbirlerine sessiz, sessiz bakar ve herkes birbirinin yüzüne ‘bu işten birşey anlayan varsa bize de anlatsın’ der gibi bakmaktadır.
.Sessizliği Veli bozar;
“‐ çok şükür, sağsalim hepimiz burdayız ve işi de bitirdik. Devriye ile karşılaşmamızı ve müdahale etmemelerini merak ediyorsanız; doğrusu ben de anlamış değilim. Önemli olan bunu işi de kazasız, belasız atlatmış olmamızdır. Zaten çok yorulduk hepimiz. Sizler de benim gibi uzun süre tel örgü ve mayın tarlasından uzak durun, hayra alamet bir durum değil, bu gördüğümüz. Devriyeler, kaçakçıları değilde sanki başka birşey veya birilerini arıyorlardı. Daha çok, karşıdan gelen değil de, burdan gidecekleri arıyor gibiydiler.” Bu sözlerin üzerine, münferit kaçakçılardan Kekeç Mehemet söze girer:
“‐ ben, duyduğumu söyleyecem; Ankara’dan, İstanbul’dan, çok tehlikeli oldukları söylenen ve aranan ANARŞİKLER gelmiş buralara, Suriye’ye geçmeye çalışiylarmış, aradıkları kesin onlardır.”
Veli;
“‐çok tehlikeli ve herkes bunlardan korkuyorsa, niye saklanıp kaçsınlar ki? Ama bu, bizlerin böyle inanmamızı isteyenlerin anlatmasıdır. Bunlar her kim veya kimlerse masum olup olmadıklarını bilmiyoruz ama ‘tehlikeli’ olduklarına inanmayın. Şimdi, köyde oturanlar evlerine gidebilirler. Diğerleriniz de; karnınızı doyurun, baskın olacağını sanmıyorum, iyice dinlenin ve sabahla birlikte şehre gidersiniz. Şimdi ben de dinlenmek için eve gidiyorum. Hoşçakalın.” Deyip vedalaşır.
******
Veli eve varmış, bir müddet eve girmez, dama çıkar ve etrafı gece görüşlü dürbünüyle gözetlemeye koyulur. Olağanüstülük devam etmektedir. Devriyeler, nerdeyse araç konvoyu gibiymiş gibi peşpeşe geçiyorlar. İlk akşama göre daha da sıklaşmıştı devriyelerin gidiş‐gelişleri. Böyle beklemek ve seyretmekle, durumu çözemeyeceğini anlayınca, damdan inerek, içerde önceden serilmiş yatağına uzanır, uyumaya çalışır. Son görüşmelerinde, öğretmeninin anlattıkları gelir aklına….
‘Bu ara ortalık çok karışık, bir müddet tel örgüden ve mayın tarlasından uzak dur. Tam olarak ben de ne olacağını bilemiyorum, ortalık yatışana kadar, beklemek en doğru hareket olur, kanaatimce…….’
******
İyice dinlenmiş ve uykuya doymuş bir şekilde uyanır, kalkar elini yüzünü yıkar, güneşe bakar, gün öğleni geçmiştir. Anasının hazırladığı sofraya oturur, karnı doymuş, çayını yudumlarken, dışardan gelen korna sesine kulak kabartır; ‘Veli…Veliii…’ diye seslenen, köy postası cipçi Ali’dir.
Dışarı çıkarak;
‐”Burdayım Ali. Noldu, nedir bu telaş, hayrola.”
Ali;
‐”hâyırdır, hâyırdır. Eşyasını bekleyenler var, acelem ondandır. Öğretmenin, sana okuman için gazete gönderdi, selamı var. Ha birde dedi ki; ‘Veliye söyle bana bir KIZKAÇIRAN halısı sözü vardı, halıyı bana yarın mutlaka getirsin’. Eğer şehre gideceksen, sabah seni alırım.”
Veli;
“‐tamam sabah beni al, şehre beraber gideriz.”
‘Öğretmenime halıyı daha bir ay olmadı götürmüştüm. Yine halı istediğine göre; benden istediği başka birşeydir. Beni görmek ve birşey söylemek istiyordur, halıyı şifre olarak kullanmış. Neyse yarın buluşur, işin aslını öğrenirim.’ Veli katlanmış gazeteyi okumak için açar. İlk sayfada;
“EMNİYETÇE ARANAN ANARŞİSTLER” yazmakta ve altında 20 kadar robot resim bulunmaktadır. Resimlerin altındaysa; “çok tehlikeli bu anarşistlerin Filistin’e geçecekleri yönünde istihbarat bulunmaktadır. Bunları gören vatandaşların en yakın emniyet güçlerine haber vermesi” istenmekte ve “haber vermenin, vatandaşlık” görevi olduğu vurgulanmaktadır!!
Nur topu gibi bir; ‘vatandaşlık görevimiz’ daha olmuştu; muhbirlik..
Gerek okulda, gerekse de büyüklerinden dinlediği; ‘sığınan bir kimseyi korumak ve kollamak bir insanlık’ değeriydi.
İnsan olmak veya vatandaş olmak aynı şey değil miydi?
Değilse bile insanlık ve insan olmak, ‘vatandaşlıktan’ daha önce gelmeliydi!!
‘çok tehlikeli kişi’ iseler; niye saklanıp, kaçmaya çalışıyorlar ki?
Herkesin Onlardan kaçıp, saklanması gerekmez mi?
Sorular…
Sorular…….sorular…
Cevabı ‘zor’ sorular!!
Sınırdaki olağanüstülüğün nedeni buydu, büyük ihtimalle: sınırı geçemeden, anarşistleri yakalamak!!
*******
Sabahın erken saatlerinde, cipçi Ali kornaya basmakta ve, ‘Veli…Veli….’ diye seslenmektedir. Veli’de hazır beklemekte, ikinci kez seslenmesine fırsat vermeden cipe varmış ve araca biner, şehre doğru hareket ederler. Yolda Ali’yi kurcalar bildiği, birşey var mı diye. Ali, her zaman olduğu gibi yine ketumdur….
Tozlu yollarda cipin hızı, tozu dumana katmış, şehre vardıklarında, ‘tozdan adam’ görünümünde araçtan inerler. Veli garajda bulunan musluğa yönelir, elini, yüzünü ve özellikle de kulaklarını yıkar. Tozun en çok sevdiği yer; burun delikleri ve kulak içidir. Nohut dürümü yemek için öğretmeniyle buluştukları çay ocağına yönelir. Öğretmeni beklemektedir. Selam verir, tokalaşır ve oturur yanına.
Veli;
“‐öğretmenim müsaadenle, Pamığ Ali’den nohut dürümü alacam, siz de ister misiz?” Öğretmen gülümseyerek;
“‐isteyeceğini bildiğim için, tavasını yaptırmaya verdim, birazdan getirirler.”
Nohut tavası gelir ve afiyetle yerler. Üzerine ikişer tane de demli çay içerler. Veli asıl konuyu konuşmak için hiç soru sormaz ve öğretmenin konuyu açmasını bekler.
Öğretmen;
“‐başka çay içmek istemiyorsan gidelim, alış‐veriş yapmam lazım” der ve çay ocağından çıkar, Nafin’in parkına gelir, sakin bir köşeye otururlar.
Öğretmen;
“‐ bak Veli, seni niye çağırttım, diye merak ediyorsundur. Üç tane misafirim var. Bunları sağ, salim mayından geçireceksin, Rakka’ya kadar da eşlik edecek ve ötesini Onlar halledecek. Para mevzusunu düşünme.”
*******
Not;
*ANARŞİK: halkın, yeni duyduğu bir kelime olması nedeniyle, ‘anarşisti’ söyleyiş şeklidir. ANARŞİT diyenler de vardır.
…….DEVAM EDECEK……

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.