Şehirden sırtçılığa gideceklerin ilk buluşma ve intikal yeri, bahçede yol üzerinde bulunan su değirmeninin önüdür. Cipler sırta gidecek sırtçıları burdan alarak Öncü nün belirlediği yere bırakır. Bırakılacak yer; genellikle sınıra çok yakın bir mesafede ve en fazla 3 km. daha yürünerek mayınlı araziye varılmış olunacak bir yerdir.
Herkes daire şeklinde çömel oturmuş, gelecek olanlar bekleniyordu. İbram tütün kesesinden bir cıgara sarar, tütününden isteyen olur mu diye etrafındakileri süzerken, “isteyen var mı?” diye sorar, eliyle de, tütün kesesini dairenin içinde gezdirir. Yaktığı tütünden bir nefes çekerken, birden aklına sırta gittiği ilk gün, gözlerinin önünde canlanır ve yanındakilere anlatmaya başlar;
‐’Heyecanlı ve çok acelesi olan biri gibi yerimde duramıyor, ellerimi arkamda birleştirmiş, cipin etrafında dönüyordum. Ama kimseye de belli etmeyen pozlarda, tecrübeli biri gibi oturmayı denedim, oturmamla kalkmam bir olmuştu.
Rahat değildim, korktuğumu anladılar mı acaba?
Nerden bileceklerdi ki!
Hem O’nlar da benden çok usta değiller ya. Belki onlarında ilk gelişidir.
Sorsam mı acaba?
Yoh soramam!!.. o zaman anlarlar işte, korktuğumu!
Hem korkmak; insanoğluna has bir duygu değil midir?
Sevinmek ve üzülmek te duygudur.
Bunları paylaşan, paylaşmak isteyen birileri olur daima etrafımızda.
Korkmak öyle değil işte!
Herkesin korktuğu birşey olmasına rağmen,
Korkmayı, korkuyu; kimse paylaşmak istemez ve küçük düşürücüdür de!!
Niye korkmayı kötü sayarlar ki?
Baksana biri gelmeden, biri gidiyor su kaçırmaya! ……..
Ben de gidip bir su kaçırayım.” Ve dinleyenler hep birlikte gülüşmeye başlar.
Gün öğlen olmuş, daha üç kişinin gelmesi lazım kafilenin tamam olması için. Şahsen tanıdığı ama hiç kafile arkadaşı olmamış şahıslardan biri, İbram’a yanaşarak; “daha çok bekleyecek miyiz” diye sordu.
İbram;
“‐belki bir saat, ya da en fazla iki saat. Acıktın, yemeği merak ediyorsan bu gün yemek yok, ama öncümüz Veli olduğu için sanşlıyız, mutlaka bizlere bir torba haşlanmış patates getirir. Veli’nin adını da duymamışsındır sen. Nerden bileceksin ki. Ben de adını çok duymuş ve merak etmiştim, nasıl biri olduğunu görünce, kafamda canlandırdığıma hiç uymayan bir tiple karşılaştım. İri‐kıyım uzun boylu, pehlivan yapılı bir adam beklerken; gele gele ancak 170 boyunda, 50 kilo var‐yok, bıyıkları daha yeni terlemiş, çelimsiz biri!! Önce sandım bu da bizi Veli’ye götürecek biri diye, oysa Veli’nin kendisiymiş. Bu kendisiyle altıncı gidişim olacak, ama işinin haķkını veren biri. Durup dururken “nam” alınacak bir yer değildir buralar!!! Beklediğimiz adamların gelmeyeceğini ve boşuna beklediğimizi sanıyorsan, öyle sanma. Mutlaka gelirler, çünkü; bu iş tesadüfe bırakılamaz. Eğer 5 kişi lazımsa, enaz 8 kişi çağırırlar. Kafile tamamlanınca yola çıkar, fazladan çağırılanlar beklenmez ama çağıran kişi burda kalır. Fazladan çağrılan kişileri bekler ve normal bir iş yevmiyesi vererek O’nları evine yolcu eder ve onlarda boşuna gelmemiş olurlar.”
Çağırılıp sırtçılığa götürülmeyen kişilere verilen yevmiyeyi herkes iş sahibinin, “vicdanı ve cömertliği” diye yorumlarken; nedeni başkadır: çağrıldığı halde işe götürülmeyenler o kızgınlıkla ihbarda bulunabilir ve kaçak işinin sekteye uğraması kaçınılmaz olurdu. Bu yöntemle ihbarın önü kesilmiş olur.
İbram bunları yeni gelene anlatırken kafile tamamlanmış ve ciplere biner, Veli’nin kafileyi karşılayacağı yere doğru hareket ederler.
İkinci bekleme yerine ulaşırlar. Bekleme yeri; köy yoluna paralel, doğal bir çöküntüdür. Ciplerden inenler, iki metrelik çöküntüden kendini aşağı bırakır ve aşağısı 3‐4 metre genişliğinde 40 metre uzunluğunda bir tarafı kaya, diğer tarafı açık bir oyuktur. Önceden de gelenler vardır ve havanın kararmasını beklemeye başlarlar.
******
Her zamanki gibi bir elinde haşlanmış patatesle dolu bir torba, diğer elinde; kendi boyu kadar, mayınlı arazinin önüne çekilmiş dikenli telleri keseceği tel makası, beline kemer gibi bağladığı fişekliğin yanısıra boynuna da çapraz attığı fişeklik ve yine beline çapraz attığı tüfeğiyle Veli’de görünür. Selamlaşırlar….
Veli torbadaki patatesleri birine vererek gruba dağıtmasını ister. Pınardan sızan su ve kaya diplerinde yeşermiş yarpuzlarda hep taze olduğundan haşlanmış patates bir ziyafete dönüşür. Niye haşlanmış patates verildiğine kimse anlam veremese de, Veli ilkokul Öğretmeninden öğrenmişti, patatesin mide ve barsaklardaki suyu emdiğini, kaçakta, herhangi birinin rahatsızlanması ve özellikle ishal olması, çekilecek bir durum olamazdı. Bir kaç sefer grubundakilerden birileri ishal olmuş, onları “yabancı” topraklarda bırakmak zorunda kalmıştı, iyileşene kadar.
Veli’nin iki de yardımcısı vardır ve aynı teçhizatı kuşanmışlardır. Mayınlı araziden geçerken Veli en önde, yardımcılarından biri kafilenin ortalarında, diğeri de en sondan takip ederler. Aynı zamanda mayınlı araziden geçecekleri yola kadar olan güzergahı da kontrol altında tutarlar. Bir terslik olunca kafileyi habarder ederler. Bu gibi hallerde bazen iş bir sonraki güne sarkardı. Sırtçılar için en kötüsü de bu olurdu.
Mayınlı araziden geçilecek yollar, “tecrübeyle bulunmuş yollar” olup bedeli çok ağır ödenmiştir. Bu tür yolları genellikle o mıntıkadaki bütün öncüler kullanırdı. Ama “Veli’nin yolu” ise; sadece kendisine aitti ve kimse de o güzergahı bilmezdi. Götürdüğü kafilelerden herhangi birinin o güne kadar burnu dahi kanamamıştı. Bu O’nun ünlü olmasını sağlamış. Hatta Veli için, “O tünel kazmıştır” diye bahsederlerdi.
*****
Hava iyice kararmış, geçiş vakti gelmiştir. Yardımcılarından da bir olumsuz sinyal gelmediğine göre, Veli’nin hareket seslenişiyle yola çıkar ve tel örgüye, mayınlı araziye ulaşırlar. Tellerin önünde duran Veli, teli ve bağlı olduğu dikmeyi inceler, tel çok gergindir. Teli kesmeden önce kafileye; kesilecek telin hareketinin ters istikametinde durmalarını işaret eder. Gergin dikenli tel, bağlı olduğu dikmenin tam dibinden kesilir, yayından boşalmış, ok gibi, gözle izlenemeyecek bir hızla, gecenin karanlığını yırtan bir sesle, bağlı olduğu diger dikmeye çarpar ve geri döner. Tel, bağlı olduğu eksende birkaç kez gidip geldikten sonra, yavaşlamaya ve sonunda da durup yere düşer. Sıra ikinci telin kesilmesindedir, ikici tel de kesilerek, kafilenin rahatça geçebileceği “pencere” artık hazırdır!
Önden Veli, peşinden İbram ve diğerleri… Tek sıra halinde mayın tarlasına girerler, bir önündekinin ayak izlerine basarak hareket eder ve mayına basma riskini sıfıra düşürmeye çalışırlar. Sanki ayak izleri birçok kişiye değil de, bir kişiye aitmiş gibi görünürdü!! Veli’nin çocukluğundan bu yana, açmak için çalıştığı bu yolun bir riski pek yoktu!, ama şansa da bırakılamaz ve kurallar harfiyen uygulanmalı idi…..
*******
Not: ‘Öncü’ye; bazı köylerde, eşanlam olarak kullanılan diğer kelime de; ‘Elçi’ dir. Öncü kelimesini, yapılan işe daha uygun geldiği için kullandım.
******
…….DEVAM EDECEK……