Bütün çocukların haket dinleme pozisyonu aldığını ve sabırsızlıkla beklediklerini izleyen Xaco, anlatacağı hakete giriş yapar;
“‐haket, haket, hekiloz,
İki sıçan, biri boz,
Bindim bozun üstüne,
Çıhtım halep yoluna,
Halep yolunda geçi,
Vurdum, kırıldı kıçı,
Geçi getti hakime,
Hakim dedi; neyime!!
…..Bir varmış, bir yokmuş:
Başıboş âvâra gezen, serseri bir serçe varmış.
Havada uçarken yorulmuş, bir çalıya konmuş, ayağına bir diken batmış. Can havliyle tekrar havalanmış, dikeni nasıl çıkaracağını düşünürken, aşağıda ekmek pişiren bir kadın görmüş; varmış kadının karşısına konmuş.
Kadına;
“‐şu ayağımdaki tikeni çıhar, ben tikenden kurtulurum, sende bu tikenle ekmeğini bişirirsin demiş.”
Kadın dikeni çıkarıp ekmek pişirdiği sacın altına atmış ve yakmış.
Serçe demiş;
“‐tikenimi isterim, ya tikenimi verirsin, ya da yedi ekmek.”
Çare yok, serçeyle başa çıkamayan kadın, vermiş yedi ekmeği. Ekmekle havada uçarken aşağıda bir çoban görmüş, varmış yanına
Çobana;
“‐acıhmışsındır, koyunlarından süt sağ, sana ekmek vereyim, içine dorğa karnını doyur.”
Acıkmış olan çoban “olur” demiş, ekmekleri sağdığı süte doğramış ve bir güzel karnını doyurmuş.
Ekmekleri yiyince serçe demiş;
“‐ekmeklerimi isterim. Ya ekmeklerimi verirsin, ya da yedi koyun verirsin.”
Çaresi olmayan çoban yakasını kurtaramamış ve yedi koyun vermek zorunda kalmış. Koyunları alan serçe tekrar havalanmış, bir köyün üzerinden geçerken, bakmış davul çalıyor, düğün var. İnmiş aşağı, düğün sahibine;
“‐benim yedi koyunum var, senin de mısafırların var. Koyunları kes, mısafırlarına yimek yap”
Teklife çok sevinmiş düğün sahibi, koyunları kesip yemek yapıp yemişler.
Serçe;
“‐davetlilerinin karnını doyurdun, yüzünü ağarttın. Ya koyunlarımı geri verirsiniz, ya da gelini isterim.”
Çıkar yol bulamaz düğün sahibi. Çar naçar verir gelini. Gelini alıp havalanır serçe, bakar aşağıda kuzularını otlatan bir çocuk, düdük üflemekte.. İner çocuğun yanına çocuğa der;
“‐ o düdüğü bana ver, bu gelin senin olsun.”
Teklifi kabul eden çocuk, verir düdüğü, alır gelini. Havada, öttüre öttüre, gezen serçe, bir kaya parçasına konarken, ağzından yere düşürür düdüğü. Düşen düdük kayaya çarparak parçalanır. Ve şöyle der:
“‐min sitiriye xwe da bi heft nanan,
Heft nanén xwa dan, bi heft beranan,
Heft beranén xwe dan, bi bûkeké,
Bûka xwe ji da, bi tûtûkeké.
Piiirrrrrrt…piiirrrrrrt.”*…………..
*
*tikenimi verdim yedi ekmeğe,
Yedi ekmeğimi verdim, yedi koyuna,
Yedi koyunu verdim, bir geline,
Gelinimi verdim bir düdüğe……
Düüüüüttt….düüüttttttt…
*
.Bu arada en küçük iki çocuk uyumuş, diğerleri, yüzünde ki mutlu gülümsemelerle; düüütttt…düüütttt, diyerek yorganın altında saklanırlar.
Xaco;
“‐hadeee….uzatmayın. Hemen yatın, yarın bu damı da sıvayacam. Babanızda geleydi, damları loğlardı. Köye göçtüğümüzden heberi var, belki de işi bitmiştir, gecikmem demişti ama….”
******
.Köye geldiklerinin üçüncü günüdür. İneklerin sağılan sütlerini, komşusuna vermektedir. Kızı İso’ya;
“‐kızım akşam sütlerini, komşuya verme, sağdıktan sonra yoğurt çal, mayalansın. Sebeh apartırım, Yoğırtçı Ali’ye. Hem ğellemiz de epey birikmiştir, hem ğelleyi alır, hem de evin eksiklerini alıp dönerim.”
İso tamam anlamında başını sallar ve;
“‐aney, hanı bahçaya gidecam ya…..Elbiselik kumaşlarımıza uygun iplik ve dügme de al. Kumaşları tiktirir, heç olmazsa, bayramlığımızda aradan çıhmış olur.”
Xaco;
“‐o kolay, bah sene süleyim..yarın da, uşahları örgetleyip, haket için yahama bırahma. Çoh yoruliym zatan, bir de haketten uğraştırma.”
*****
.Xaco sabah gün doğmadan, kulpu olmayan yoğurt kovasını başına yerleştirir ve diğer iki kovayı da elleriyle taşıyarak şehrin yolunu tutar.
Yoğurtçu Aliye varınca;
“‐emmi, ğellemden bene para ver, evin eksikleri için alışveriş yapacam. Dönünce hesabını görürük.”
Yoğurtçu Ali tamam anlamında başını sallar ve bir miktar para uzatır. İhtiyaçlarının hepsini bulabileceği Bakkal Zafer’e giderek, alışverişini yapar.
Bakkal Zafer;
“‐İbram’a çok selam süle, hafta sonu Necat Efendi ile kahvenizi içmeye gelecah.”
Xaco, en mutlu olacağı haberi duyunca;
“‐ne demek, gelin başımdan barabar, âyéllerinizi* de getirin.”
Sevindiği kadar da telaşlanır Xaco. Hem köye daha yeni taşınmış ve yerleşememiş, hem de; İbram’ın çiğlik yapacağını tahmin ettiğinden canı sıkılır. İbram’a içinden söylenmeye başlar;
“Allah, kafana akıl, yüreğine merhamet yerleştire de; bizi elaleme küçük düşürmeyesen.”
Bu düşüncelerle, Yoğurtçu Ali’den, ğellesinden geriye kalan parayı alır, köyün yoluna düşer. Söylene…söylene.. Köye vardığında, İbram’ıda evde görür. Hoşgeldin eder ve;
“‐yimegini yidinse, çıhta damı loğla. İso kızım sende duzu merdivenin yanına ko. İbram, duzdan barabar saman da sep ki iyice pekişsın.”
Ibram;
“‐loğ işi kolay, bu Necat Efendi yahama rip* olmış. İlle size gelip kehve içeceyik dey. Bazar gönü gelecahlar, İso’yu karşılarına çıharma. Olmazsa, İso’yu bahçaya gönderek. İso’yu görmezlerse, kızın da istemediğine kanaat ederler, başha türlü yahamı kurtaramayım.”
Zaten canı sıkkın olan Xaco;
“‐İbram….Sen….adama üstünü başını yırttırırsın….geçen seferde süledim… beşik kertmeli nişanlısı da istemey, ‘Alamana gidecam’ deymiş. Kardaşın da bögüne kedek kaldırıp indirmedi. Sen sene, gelin güvegi oliysın. Heç mi akıl yoh sende….”
Xaco etrafına bakar ve İbram’a;
“‐gel kulağına süleyim, ….. zorlama kızı, yanlış bir iş yaparsa o zaman heç altından kahamazıh. Eyisi mi sen get kardaşına süle; ‘bizi hoş gör, senin oğlanda istemey, yolumuzdan çekil. Yoh derse, cemeét kurarıh de.”
İbram;
“‐daha evvel de süledim size…. benden istedığını duyamayacahsın…sene son sözüm budur…”
*****
Not:
Âyyél; eş, hanım.
Rip; asılmak, yapışmak. Cümlede ki anlamı, “ısrarcı olmak”.
*****
…….DEVAM EDECEK