Şehrin ilk evleri görünmeye başlamıştı, birazdan Yoğurtçu Ali’nin dükkanına yetişmiş olurdu. Sabah, dükkânın önünde yoğurt bekleyen birileri olsa, Xaco’nun kavunlarından onlara da satma ihtimali vardı. Nedense bu seferki kavunları biran önce satma ve kurtulma fikri, durmadan kafasını meşgul ediyor yorğunluğunun ayırdında bile değildi. Kolay mı o kadar yolu kafasındaki 10 kğ lik kovayla gelmek. Xaco ‘nun geldiğini gören Yoğurtçu Ali, başındaki kovayı almak için yardıma gelir ve kendisi de ellerindeki kovaları dükkânın önüne bırakır. Ellerini beline atarak geriye doğru yaslandı ve boynunu sağa sola hareket ettirerek rahatlamaya çalıştı. Boynu, bir çivinin sivri tarafı gibi omuzlarına çakılmış gibi hissetti kendini, boynunu sağa sola çevirme hareketini birkaç kez daha tekrarladı, rahatlamıştı. Dükkân önünde bekleyenlere birkaç tane kavunu hemen orada sattı ve pazarın yolunu tuttu.
.Pazar yerinde kaleden eşeklerin düşürdüğü taşlardan hemen bir set yaparak kavunlarını dizmeye başladı. O ara kalede 30‐ 40 kadarlık bir eşek sürüsü peydahlanmıştı. Eşekler, kalenin düzlüğündeki otları tüketmiş, eteklerine inmeye başlamıştı. Büyük bir tehlike arzediyorlardı. Eşeklerin ayaklarına takılan taşlar aşağı yuvarlanıyor, birilerinin başına düşmemesi mucize sayılırdı. Kalenin karşı tarafındaki esnaflar, taşların yuvarlandığını görünce; ” geli ha geliii”, “aspe karaçalı, aspe karaçalı” diyerek uyarı verirlerdi. Xaco eşeklerin nerden geldiğini biliyordu, aslında başkaları da biliyordu. Herifi İbram, şu an sahiplik ettiği eşeği de bu sürüden almıştı. Komşusunun oğlu Kıbrıs’ta askerlik yapmış, sahipsiz başıboş gezen eşek sürülerinden bahsetmişti bir keresinde, “ama bizim de eşeklerimiz vardı artık” dedi içinden Kıbrıslı’lara nispet edercesine! .
.Müşterileri gelmeye başlamış, birer ikişer satmaya başlamıştı ürünlerini. Her seferinde kavun almak için kendisini tercih eden Memet henüz gelmemişti. O da gelse hemen hemen bitirmiş olacaktı diye düşünürken, Memet’in kendisine doğru geldiğini farketti. Memet de niye bu kadını beklerdi ki kavun almak için, geçen sefer kendisine bozuk bir kavun verdiği halde yine gelip önünde durdu ve gözleriyle kavunları seçmeye başladı. Birazda nenesine benziyordu Xaco, nenesi kızıl saçlı, beyaz tenli ve iki kaşının birleştiği yerde alnına doğru bir dövmesi olan güzeller güzeli bir kadındı. Xaco’nun ise; esmer ve güneş yanığı bir yüzü vardı ve aynı dövmeden Xaco’da da vardı, benzerliği bu dövmeden ibaretti. Nenesi kadar dövmesini de sever, Xaco’yu da bu yüzden seviyordu galiba. Kadınların yaptırdığı dövmeler, Memet’in hayranlık duyduğu birşeydi. Hatta halasının ayak bileklerinde bile bu dövmelerden vardı.
.Kebiye kavununda iğne ucu kadar bir yara, içten içe çürütür, alıcı farkında bile olmaz, ama satıcı bilir bunu. Memed Xaco’ya:
‐ Geçen sefer bana bozuk kavun vermiştin, eğer telafi etmezsen senden almayacağım.
Xaco biran önce satıp bitirmek istemekte ve işi tatlıya bağlayarak Memed’in siparişlerini verdi, kalan birkaç taneyi de gelen ilk müşteriye pazarlıksız satarak eşeğin yularını bağladığı taştan çözerek Yoğurtçu Ali’ye vardı. Siparişlerini de alarak kebiyenin yolunu tuttu.
. Çardağın önünde İbram’ı görünce çarşıya gitmediğini anladı ve “yoğurt kovalarını kim getirecek” diye çıkıştı.
İbram:
‐Bugün kaçağa, sırta gidecem, bu ara sınır gevşek değerlendirmemiz lazım. Şimdi daha kolay sınırdan mal getirmek, yükü eşeklere yüklüyor, taşıyabildiğimiz kadar da kendimiz için yük getiriyoruz. Sana bu sefer bir dikiş makinesi getirecem. Dikiş makinesini duyan Xaco yoğurt kovalarını unuttu, artık komşununkileri kullanırım bu sefer diye içinden geçirdi. İbram buluşma yeri için yola düşmüştü bile.
…………….
DEVAM EDECEK…