16 Nisan 2024 Salı
Veli ile Oso, tekrar Oso’nun evine gelirler.
Veli;
“‐birkaç gün yanında kalacağım, ortalık sakinleşince de dönerim, memlekete.”
Sonu belirsiz işlerin, insanı daha çok yorduğunu farkeder. Yemek en akla gelmeyen şeydir. Boğazı kurumasına rağmen, susuzluğunda ayırdında olmuyor insan. Dinlenmeye çekilir Veli. Deliksiz bir uykuya ihtiyacı vardır. Henüz toplanmayan yatağına uzanıp, uykuya dalması bir olmuştur. Oso’nun yemeğe seslenişi ile uyanır, uyandığında hava kararmıştır. Elini yüzünü yıkamadan önce, vucudunun hareketsiz kalan kol, bacak ve boynunu esneterek kendine gelmesini sağlar. Sofrada haşlanmış patatesi görünce, gülümseyerek Oso’ya;
“‐muzipliğin üzerinde yine.”
Oso;
“‐Sen kafilene patatesten başka birşey yedirmiyordun. Söyle bakim, bu sofra öyle mi? Bak yoğurt, yeşil biber ve yeşil soğan da var.”
Gülüşürler. Karnı doymuş, sofradan kalkar, dışarı çıkar, dürbünle ‘kendi tarafını’ kolaçan eder, devriyeler yine aynı tempoyla, kesintisiz geçmektedir. Bir müddet izler, sıkılır içeri geçer. Çayını yudumlarken bunun daha ne kadar süreceğini kestirmeye çalışır, bir öngörüye varamaz, içinden; ‘yerimde su çıkmadı ya, artık ne kadar sürerse burdayım’ der ve tekrar yatağına uzanıp uyumaya çalışır.
******
.Üçüncü günün gecesinde normalleşmeyi farkeder, evin yolu açılmıştır artık! Vakit kaybetmeden mayınlı araziyi geçer, telleri kesmez, aralayarak, aralarından zorda olsa geçer ve evine varır. Ayak seslerinden Veli’nin geldiğini anlayan anası, kapının sürgüsünü açarak içeri alır oğlunu. Kaybettiğini bulmuş gibi, bir daha bırakmayacakmışcasına sarılır doya doya koklar. Veli anasının kucağından zor kurtulur , mindere oturur. Veli ise; önemli bir işi başarmanın gururuyla anasına bakar, bakar, bakışırlar. Anasının bakışları; çoçukluğunda masal anlatırken ki gibidir. Anasının masallarında, her zaman birisi;
‘Bazen çok uzaklarda, bazen geçmişte, bazen de gizemli diyarlarda, güzellikler, iyilikler aramaya çıkar, zorlu, meşakatli yolları aşar. Bazen bir gecede 1000 yıllık yol alır, bazen 1000 yılda bir gecelik yol gider. Kimi sevdiği için, kimi ailesi için, kimisi halkı için!!’
Anası;
“‐Veli oğlum, senin kahramanların ne aramaya gittiler bilmiyorum ama, aradığını bulan ve tez gelenlerden olurlar inşallah.” Diyerek, iyi temennide bulunur.
Veli;
“‐Ana, Onlar YENİ HİKAYE’ler aramaya gittiler!! senin hikayelerin artık eskidi! İlk ne zaman ve kimin anlattığı bile bilinmiyor. Bundan böyle çocuklarına herkes ‘YENİ HİKAYE’ler anlatacak!! Bu Adamlar da; O ‘yeni hikayelerin, yeni kahramanlarıdırlar’
*****
.Sabahın erken saatlerinde, kafilesinden İbram’ın seslenişini duyar;
“‐Veli hele bir dışarı çık, bu saate kadar yatılır mı?”
Veli;
“‐ içeri gir İbram, çay içiyorum. Bak sofra yerde, gel sende karnını doyur.” İbram kapı önünde ayakkabısını çıkarır, girer içeri. Selamlaşırlar. Kendisine doldurulan çayını içerken Veli’ye;
“‐bağ evindeki malları şehirdeki depoya taşıdık. Çok zor oldu, bir sıkı, bir sıkı ki yollar, sorma gitsin. Neyse dün için, ‘anarşiklerin Karkamış’tan geçtikleri’ söylentisi, ortalığı normale dönderdi. Bizde dün öğleden bu yana malları depoya taşıdık. Bağ evinde işimiz bitti. Necat efendi dedi ki; Veli’ye söyle: ‘gelip hesabını alsın’.”
Veli;
“‐ şimdi bağ evinde mi?”
İbram;
“‐ he, bağ evinde bizi bekley. O’nunla şehre gidecem, şehirde de depoyu bekleyecem daha. Bir ay oldu evden çıktım. Öldüler mi, kaldılar mı, haberim yok evdekilerden. Şehirde ki depodan en azından eve gidip gelebilirim.”
Veli;
“‐ öyleyse beraber gidelim, bağ evine. Bende şehre inerim sizinle.”
.Kalkar üzerini giyer ve İbram’la yola düşerler. Sıkı kontrollerin neden gevşediğini de anlamıştı. Kaçakların, Karkamış’tan geçtiklerini düşünmeleri de, iyi bir şeydi. En azından herhangi bir tahkikat için kimse çağırılıp, ifadesine başvurulmayacak demekti bu. Veli buna sevinecek oldu ama bu seferde başka günahsızların sorgulanacakları, aklına gelince bir iç çekti, üzüldü. Bağ evinde, Necat efendi son kontrolleri yapmakta iken, Veli’nin geldiğini görünce;
“‐ iyi ki geldin, hesabını yap, bizimle gel, ödemesini de şehir de yapayım.”
Veli;
“‐önemli değil ağam, paramız sende kalsa nolur ki? Hak konusunda keşke herkes senin gibi olsa.”
Bu konuşmalardan sonra, Necat efendi son kontrolleri de yapar, birşeyin kalmadığından emin olur ve cipe biner. Hep beraber şehre hareket ederler. Şehirdeki depoya İbram’ı bırakırlar. Necat efendi Veli’yle eve geçer, kahveler gelene kadar, parasını öder. Veli teşekkür eder kahve ve ödeme için, kalkmak için izin ister. Kapıdan Hanım girmiştir içeri, elinde iki top kumaş* vardır. Kumaşları Veli’ye uzatarak;
“‐kumaşların biri anana, biri de hanımına” diyerek uzatır. Veli alır kumaşları tekrar teşekkür ederek;
“‐ben henüz evli değilim” der mahçup bir sesle.
Hanım;
“‐öyleyse, şimdiden şanslı geline hediyem olsun, belki gelemem düğününe.”
Bunun için de tekrar teşekkür eder ve izninizle deyip evden çıkar. İstikameti; Nefi’hin parkıdır.
.Parkta gözleri öğretmenini arar ve hemen oturduğu yeri görür. Öğretmen de Veliyi görmüştür. Yerinden kalkarak, Veli’yle oturacak başka bir masaya geçerler. Veli kısaca başlarından geçenleri anlatır:
“‐merakta kalmayasın, haberin olsun diye geldim. Ellerinle cebindeki cüzdanını da arama, parayla yapılacak bir iş değildir bu.”
******
.İbram depoda bir başka kişinin olmasını da fırsat bilerek, arkadaşına;
“‐sen nasıl olsa buradasın. Bir aydan fazla oldu evden çıkalı. Hem çok kirlendim, hem de bitlendim. Bir çardağa kadar gidip, kendime temiz elbise alayım, akşama da dönerim.” Diyerek çardağın yolunu tutar. Xaco ve çocuklarını görmenin, yanısıra alacağı tarla için de para biriktirmiş olması, sevincini katlamıştır. Yolunu değiştirir, yönünü çarşıya çevirir. Önce berbere giderek, saçlarını kazıtır, bitlerini silkeler ve yeniden çardağa yönelir. Çardağa varınca çocukları etrafını çevirir, çarşıdan aldığı şekerleri cebinden çıkarıp çocuklara verir. Suriye’den aldığı kumaşları da Xaco’ya uzatarak;
“‐bu da sen ve İso için. Dikiş makinende var, artık kendinize dikersiniz.”
Xaco hoşgeldin ederek;
“‐ havalar, geceleri iyice soğumaya başladı. İşini bitirip kebiyeden inenler bile var. Bizim işimiz az kaldı. Sen olsaydın bizim de işimiz bitmiş olurdu. Kebiyeden iner inmez, ilk işim dikiş dikmeyi öğrenmek olsun. Dikiş ve biçki öğrenir, para da kazanırsam kebiyeye çıkmamıza gerekte kalmayabilir. Biriktirdiğin para, tarla almaya yetecek mi?”
Bu soruya İbram;
“‐yetmezse de, Necat Efendi yardım sözü verdi” der.
Necat efendinin adını duyan Xaco’nun yüreğine su serpilmiştir. Demek ki İso için konuşmuş İbram’la. “Hayırlısı” diyerek, İbram’ın yıkanması için çocuklara çardaktan çıkmalarını söyler.
İbram yıkandıktan sonra karnını da doyurur ve kalan yemeği de sefer tasına koyarak deponun yolunu tutar.
*****
Not;
*Top kumaş; bir elbiseye yetecek, kumaş miktarına denir. Ortalama, 3‐3.5 metredir.
******
…….DEVAM EDECEK…….
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.