BİR KAN DAVASI HİKAYESİ…3 ……TOPAL SİDAR…..
Uso, yemek yemek için kendini zorlamadı. Usulcana sofradan kalkar ve yatağına gider. Uyuyamayacağını biliyordu, dönüp durdu yatağında, dam direklerini saydı defalarca. Her defasında da saydığı direklerin kaç tane olduğunu unutuyor ve bir daha sayıyordu. Diyarbakır’ı düşündü; “çok mu uzaktı”,diye kendine sordu. Şimdiye kadar gittiği en uzak yer, Malabadi köprüsüydü. Kuzularını otlatmaya, Batman Çayına kadar götürür, köprüyü büyük bir hayranlıkla izler ve akşam olmadan da geri dönerdi. Aklı hep köprüde, köprünün öte yakasındaydı. Hiç köprüyü geçmemiş ve geçmeye de korkuyordu. Köprüyü geçerse, sanki geri dönemeyecekmiş gibi hissederdi. Bir keresinde, köprüyü geçmek için, taş zemininde yürümeye başlamış, ama beş-on adım atmasız gerisin geri dönmüştü. Ayrı bir dünyaya gitmeye henüz kendini hazır görmemişti. Bad’ın* ruhunu rahatsız etmemek için geri döndü.
Kendini huzursuz hissettiğinde kavalına üflerdi. Kavalını yanında götürmeye karar verdi. Ve yataktan çıktı, kuzuların ağılına gitti, kavalını duvarda bıraktığı oyuktan alarak geri yatağına döndü. Başucuna koyduğu kavalına bakarken uykuya dalmıştı.
*************
Horoz sesine uyandığında, dışardan gelen seslere kulak kabarttı. Anasının sesiydi;
“‐Uso…yavrum…hadi kalk…Sidar’ı bekletme…”
Başucuna anasının bıraktığı elbiselere baktı. Babasından kalan bir ceket, abisinin şalvar ve gömleği duruyordu. Üzerini giydi ve kavalını da kuşağına yerleştirdi. Kapı önünde bekleyen anasının ellerini koklaya koklaya alnına götürerek defalarca öptü.
Anasına;
“‐beni niye gönderdiğini bilmediğimi sanma. Önce bir ev bulacağım ve en kısa zamanda gelip, seni de aparacam. Senin burada yalnız kalmana benim de gönlüm razı olmaz.”
Gulé, yolda yemeleri için hazırladığı azık çıkınını, Uso’nun eline tutuşturur ve Sidar’a dönerek;
“‐ bak Sidar, oğlum Uso sana emanet. Benim Şehmus’a hiç güvenim yoktur. Her ne kadar Şehmus’un dediklerini harfiyen yapsan da sen vicdanlı bir adamsın.”
Gulé, işaret parmağıyla Sidar’ın dizden aşağısı olmayan sol ayağını göstererek konuşmasına devam eder;
“‐sağlam ayağının diyetini, Uso’yu Diyarbakır’a sağ-salim götürerek ödeyeceksin. Bilirsin ki; ben olmasaydım, O Şehmus denen canavar seni öldürecekti. Uso’yu Diyarbakır’a yetiştir, O başının çaresine bakar.”
Sidar, güven veren gözlerle Gulé’ye bakarak;
“‐Hiç merak etme, benim kolladığım vakit te, belki geldi. Tanıdığım ve güvendiğim başka bir kervancı var, Uso’yu Onlara götürecem ve bunu kimse bilmeyecek. Ben, Uso’ya yolda ne yapacağını anlatırım.”
Sidar, yularını tuttuğu eşeği, basacağı binek taşının yanına çekerek, üzerine biner ve Usoya;
“‐haydi, sen de bin, yolumuz uzun…”
Gulé, Sidar ve Uso gözden kaybolana kadar arkalarından bakar. Olduğu yere çöker ve hüngür hüngür ağlamaya başlar. Kaderine ağlar.
Anasına ağlar.
Kocası Cemal’e ağlar.
Oğlu İbrahim ve Halil’e ağlar.
Uso’ya ağlar.
Hıçkıra hıçkıra, çaresizliğine ağlar.
Kuzular ağlar,
yer ağlar,
gök ağlar…
Sidar’a ağlar…..!!
Sidar Şehmus’un çobanıydı. Gelin geldiğinin kaçıncı yılıydı hatırlamıyordu. Köyün kadınlarıyla béri’ye* gitmişti. Dönüşte ayağını keskin bir çakmak taşı kesmişti. Kanı durdurmak için berivanlardan geriye kalır. Kanı durdurur, kesiği sarar ve yoluna devam eder. Yolun aşağısında ki derede kuzuları otlatan Sidar’a, Şehmus’un bağırdığını, hakaret ettiğini ve dövdüğünü görür. Sidar yere düşer. Şehmus, yerden aldığı kaya parçasını, tam Sidar’ın kafasının üzerine bırakacakken yetişir. Ve mutlak bir ölümden kurtarır Sidar’ı. Ama olan olmuştur. Kaya parçası, Sidar’ın sol ayağının üzerine düşüp, dizden aşağısını parçalamıştır. O günden sonra Sidar’ın ayağı düzelmedi. Ayak, günden güne şişti, morardı, karardı, büyük acı verdi. Kangren olmuştu. Çare yok kesilecekti. Kestiler, sol ayağının dizden aşağısını.
Şehmus, “üç kuzu kayıp” diyordu.
“Ne yaptın kuzuları” diyerek soruyordu.
Cevap verememişti Sidar.
Diyemedi Şehmus’a, “kesip etlerini sürgüne giden kafileye verdim.”
Sürgün yıllarıydı.
Sürülmüşlerdi köylerinden, yurtlarından. Lanetlenmişlerdi, birlikte yaşadıkları tarafından.
Kimseler görmesin diye, lanetleri başkalarına bulaşmasın diye, gündüzleri dere diplerinde, kovuklarda saklanıyorlardı, geceleri yürüyorlardı.
O gecelerin birinde Sidar’a rastladılar. Yalvardılar Sidara; “Bizi kimselere söyleme, yerimizi bilmesinler.”
Bu yalvarışa Sidar dayanamaz; “tamam” der. “Yerinizi kimseye söylemem. Ama kimseler sizleri öldürmese de, açlıktan öleceksiniz. Bana yardım edin, size kuzu keseyim.”
Der ve tuttuğu üç kuzuyu keserek, kafilenin karnını doyurur.
Bad: Efsaneye göre, Malabadi Köprüsüne adını veren gencin adıdır. Efsaneye, hikayemizin bir sonraki bölümünde yer vereceğim.
Beri: yaylada otlanan koyunlardan süt sağma işine denir. Sağım işini yapan kadın ve kızlara da; berivan denir.
********************
…..DEVAM EDECEK…..