DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 3407127-0.19621%
Şanlıurfa
18°

AÇIK

  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
Zer Hukuk
Zer Hukuk
mehmet yagıbasan

mehmet yagıbasan

16 Nisan 2024 Salı

KEBYE 26 KEKLİK

KEBYE  26 KEKLİK
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Fatma, teyzesi İso’ya;
“‐çaylarımızı içtikten sonra, Sultan Gelin’e gidah, epeydir ben de görmeyim. Senden bahsetmiştim, ‘tamam, getir yanıma, hem mesleği alışır, hem de bene yardımı olur’ demişti. Okuma‐yazmayı da örgenirsin yanında. Şeherden de müşterileri var, yeni insanlar yeni arhadaşlık demek, yeni arhadaşlıklar da; yeni bilgi ve görgü demektir. Bunları iyi belle!”
İso teyzesinin söykediklerini aklına not ederken bir taraftan da, nasihatların derinliğini anlamaya çalıştı: ‘nasıl ki beş parmağın beşi bir değilse; her insan da ayrı bir kişilik ve karakterdir. Herkesten mutlaka bir şey öğrenilir, ama iyi, ama kötü!
İso teyzesine;
“‐deza…. biliy misin? Bazar günü bize musafır gelecah, babama ricada bulunacahlar, Bekir’le evlenmeme razı olsun diye. Sizin de habarınız var mı?”
“‐yoh kızım, habarımız. Herhal enişteni de çığırır İbram. Bogün şeherde birbirlerini görürler onlar. Hade kah, Sultan’a gidah.”
Kalkarlarken, İso beraberinde getirdiği kumaşları da alır. Çiçekli pazeni gören teyzesi, beğenisini dışa vurmaktan kendini alamaz;
“‐kız ne güzel kumaşmış bu. Anan nerden almış acaba? Bu kumaştan ben de alayım gendime.”
İso cevap vermeden önce, biraz duralar ve;
“‐valla deza gelin kadifeyi, babam kaçahtan getirdi. Çiçekli bazenleri de; hediye etmişti Necat Efendi’nin Hanımı. Çoh hoşuna gettiyse, al senin olsun.”
Teyzesi;
“‐oy kuzum benim, dezasına hedaye vermah istey. Kıyamam, sene daha çoh yakışır, hem önümüz kış, sıcah tutar.”
Konuşa konuşa, Sultan’ın evine varmışlardı. Sultan kapının önünde, evden uzaklaşan iki kadının arkasından bakarken, Fatma ve İso’yu görünce;
“‐buyur buyur,… içeri geçin. Ben de gidenlere it hırlamasın diye bekleyim.”
Peşlerinden içeri giren Sultan, sözlerine devam ederek;
“‐ Gidenlerin bazar günü düğünleri var, dikişlerini almağa gelmişlerdi.”
Birden gözlerini, İso’nun üzerinde sabitleyerek;
“‐kız seninde mi düğünün var yohsa? Gelin kadife getirdiğine göre.”
Fatmaya da dönerek;
“‐senin neyin oliy, bu güzellıh hırhızı!”
Sultan iltifatlarını sıralarken, İso’nun gözünü kaçırmasına fırsat vermeden devam eder;
“‐bir de derler: ‘şeher kızları çoh güzel’, gelsin de güzellik görsünler. Vallah bu okula giden şeherli kızlardan da güzel! Gözler kedeh kimin! Kirpikler de; çerçevesi olmuş gözlerinin! Boynu keklik boynu kimin, gümüş kemeri icat eden her kimse; senin belini görünce, yapmayı akıl etmiştir herhal!!”
İso iltifatlar karşısında kızarırken, Fatma kıs kıs gülerek;
“‐yeğenim, bacım kızı. Sene şeğirt getirdim, eti senin, kemiği bizim. Gördüğünü hemen beller.”
Buna çok sevinen Sultan;
“‐madam çalışmağa gelmiş, yan oda mutfağ. Hele bir çay koy bahım.”
Mahcubiyetini gizlemek isteyen İso, kaçar adım, odadan çıkar, yan odaya geçer. Bu sözleri sanki Bekir’in ağzından duymuş gibi hisseder kendini! Bekirin ağzından hiç böyle uzun iltifatlar duymamıştı ama; “kınalı kekliğim” demesi çok hoşuna giderdi.
.Keklik için hiç te hoş olmayan şeyler anlatılırdı, halk arasında. Ama aynı zamanda, herkes te hayrandı bu kuşa! Keklik ile ilgili dinlediği hikayelerin hepsinde, “kendi ırkına düşman, kalleş bir kuş” olarak anlatmışlardı! İso’ya. Keklik hikayelerinde; bazen bir derviş, bazen bir bilge, bazen de bir kral, pazarda satılan kekliklere bakar. Hepsinin fiyatı bir altın iken, bir tanesinin fiyatı 100 altındır. Sorarlar, ‘bu niye pahalı’ diye. Hepsinde de cevap aynıdır: ‘bu hepsinden güzel öter ve diğer keklikleri daha fazla tuzağa çeker.’ derler. Kral 100 altını sayar ve aldığı kekliğin kellesini orada koparır. Şöyle der: ‘kendi cinsine ihanet edenin kimseye hayrı dokunmaz.’ Böyle anlatırlar kekliği, ama; ihanete zorlayanın, mecbur edenin rolünden hiç kimse bahsetmez! Kafesteki keklik, erkek de olsa, dişi de olsa, tuzağa düşen hep erkek kekliktir. Kafeste öten dişi ise; erkek keklik çifleşmek için gelince DEHF*e yakalanır. Yok eğer kafeste öten erkek ise; erkek keklik bölgesini korumak için kavgaya gelerek dehf’e yakalanır.
.Çayın demlenmesini bekleyen İso, dam direklerine asılmış, cep şeklindeki küçük küçük rengarenk torbaların*, içinde ne olduğunu merak eder. Daha önceleri buna benzer küçük bez torbalara konmuş sebze tohumlarını Fatma teyzesinin evinde görmüştü ama burdakiler farklıydı sanki. Teyzesi torbaları üst üste bir tağanın içine koymuştu. Sultan Gelin torbacıkları, birbirinden uzak bir şekilde tavan direklerine asmış olmanın yanısıra, yaz meyvelerini de, file şeklinde ördüğü iplerle bağlayarak direklere asmıştı. Nedenini sorsam, ayıp olmaz mı acaba diye içinden geçirir, sonra vazgeçer sormak fikrinden. Ne de olsa artık bahçada kalacağımdan, öğrenirim, der kendi kendine. Demlenen çayı alan İso, diğer odaya geçerek servis yapar. Sultan Gelin takılır İso’ya;
“‐kız, bazara istemeye geliylermiş seni. Éle tez getme olmaz, bir müddet burda bene yardım edecahsın, işi örgenecahsın, ben get dedigim zaman gidecahsın.”
Bu sözleri duyan İso daha da kızarır ve kısa bir cevap verir;
“‐hayırlısı…….” der.
.Çaylar içilirken, dışardan gelen sese kulak kabartırlar, Fatma;
“‐bu bizim Sabri’nin sesi.”, der ve dışarı çıkarak, “Sabri, beni araysan burdayım. Sen eve get, ben de birezden gelirim. İso’yu bırahmaya gelmiştim.” der.
Sabri;
“‐uşahlar burda olduğunu dilediler. Ben de şalvarlık kestırmıştım çarşıda, onu getirdim, Sultan Bacey bene tiksin diye. Aha bu kumaşı al, bazar gönü bizim İbram’ın musafırları varmış. Beni de çığırdılar, bazara yetiştirirse eyi olur, aha ben eve geçiyim, sen de işin bitince gel.” Kumaşı Sabrinin elinden alan Fatma tekrar içeri girerek, İso’ya;
“‐çayımı tezele kız, bu savudu. Çay, sıcah sıcah içilir.”
…………………..
Not;
*dehf: çok ince ipliklerle kare kare örülmüş ve kafeslerin önüne serilerek, sese gelen kekliğin ayaklarına dolanarak, yakalanmasına yarayan tuzak.
*tohumların içine konulup tavan direklerine asılan rengarenk bez torbalarını, şimdiki çocuklar görse; balonlarla süslenmiş bir doğum günü kutlaması var sanarak, gözleri PASTAyı arar!!😄😄😄😄
………………….
…….DEVAM EDECEK…….
Devamını Oku

KEBYE 25 AY’A BAK, YILDIZA BAK

KEBYE  25 AY’A BAK, YILDIZA BAK
0

BEĞENDİM

ABONE OL
.Xaco ile İbram’ın konuşmaları‐tartışmaları, bu minval üzere devam eder. İso konuşulanları duymuyor ama ne konuşulduğunu tahmin ettiğinden, anasının daha fazla sinirlenmesini önlemek için;
“‐aney, oğlan ağlay.”, diyerek anasına seslenir. Xaco da, tartışmadan bıkmışcasına bir ses tonuyla; “geldim..geldim” der ve İbram’dan uzaklaşır. Küçük oğlanı hışımla, kucağına alır, İbram’ın duyacağı yüksek bir sesle;
“‐kimbilir, sen büyüyünce kimlere, ‘sıkıntı’ olacahsın!”
***************
.Tartışma, tartışma, tartışmalar …. bir sonuç sağlamıyordu. Tartışmaya konu olan sorun orta yerde çözümsüz durup duruyordu. Xaco’ya bıkkınlık vermişti, İbram’la aynı şeyler üzerine konuşmak ve tartışmak. Artık nereye uzanır, neye mal olursa olsun noktasındaydı Xaco. Kısık bir sesle; “iş olacağına varır”, der.
İso’ya dönerek;
“‐bu ahşamdan işlerini bitir, yarın bahçaya dezan Fatma’ya gidip orda kaliysın. Sultan Gelin’den terzılığı örgen. Sebze dikim zamanı, biz de daşınırıh bahçaya. Bazar gönü de musafır var zatan, bakalım nolacak.”
İso; anası ile babası arasındaki tartışmalara alışkındı. Son bir yıldır tartışmanın konusu kendisinin kaderiyle ilgili olduğu için, huzursuzluğu daha da artıyordu. Babası bu yüzden anasına, bazen hakaret ölçülerini de aşan kaba hoyrat davranışlarda bulunuyordu. Okul çağına geldiğinde Fatma teyzesi İso’yu okula başlaması için yanına göndermelerini istemişti. O zamanda İbram yine karşı çıkmış, Xaco ile, günler süren tartışmaları olmuştu. Ama en çok erkek çocuk doğurmuyor diye, anasına hakaret etmesi zoruna giderdi. Erkek kardeşi doğunca artık babasıyla, anasının tartışmalarının biteceğini, sanmıştı ama bitmiyordu! Bazen, babasının haklı olabileceği konusunda zihnini çok zorlamasına rağmen, hak vereceği bir neden bulmak nerdeyse imkansızdı. Niye böyle yapıyordu babası?
Bahçeye, yanında götüreceği elbise ve kumaşları bir bohçaya yerleştirmiş, gün nerdeyse akşam olmuştu. Anasının seslendiğini duyar;
“‐kızım ben ineği sağacam, hem çocuhlara göz kulah ol, hem de sufrayı kur. Yimek bişti, ocahtan tencereyi apart sufraya, savuyuncaya kedek, ben de gelirim.”
İso denileni, sessiz sedasız yapar ve sofranın başında anasının gelmesini bekler. Sabırsızlanan çocukların eline birer parça ekmek tutuşturur. Kendisinin hiç yemek yiyesi yoktur. Yemek yememesinin ayrı bir tartışma konusu olmaması için, yemiş gibi yapacaktı sofrada.
……………….
Herkes yemeğini yer ve İso sofrayı toplar, ahırda ki hayvanlarında yemini verir. Yapılacak işi kalmayınca da sessiz sedasız yatağına uzanıp, hiç bir şey düşünmeden uyumaya çalışır. Uyumak, uyuyabilmek iç huzursuzluğuna hep iyi gelmiştir. Bir an önce uyumak için yorganın altına gömülür, ancak iç huzursuzluğu izin vermiyordu uyumasına. Yataktan kalkar, dışarı çıkar. Babasının köy odasına gitmekte olduğunu görür, bir şey demeden ahıra yönelir, uzaklaştığından emin olunca da dışarı çıkar. Sırtını duvara vererek yıldızları seyre dalar. Bu gece yıldızlar daha çok görünür gözüne. Birde bakar ki kendi kendine yıldızları saymaya başlamış, buna, için için gülmeye başlar. ‘Sahi saymak mümkün mü’, diye sorar kendine. ‘Hayır saymak mümkün değil’ der. En parlak olanını seçmeye çalışır, gözleriyle gökyüzünü tarar, karar veremez hiçbirine. En yakın olanını, ya da en uzağını arar bu kez gözleri..seçemez, karar veremez, hangisinin hem en uzak, hem de en yakın olduğuna! Sırtını dayadığı duvarın ardından çıkan Ay, tüm güzelliğiyle, tepesinde belirir ve İso’ya seslenir;
“‐yıldızlar hep birbirine benzer, aklını karıştırırlar. Sen bana bak, benimle ilgilen, benimle konuş”, der.
Ay’a cevap verir, İso;
“‐geceyi aydınlatığın gibi, benim de içimi, yolumu aydınlat, lütfen. Çünkü;
senin yüzünden çok azar işittim. Bir keresinde her zamanki gibi görünmedin bana, kirli kızıl bir rengin vardı o gece. Korktum, sana bir şey oldu diye. Seni parmağımla göstererek; ‘aney, ay niye kızarmış bu gece, bir kabahat mi işlemiş.’, diye sormuştum. Anam bana; “ay’ı bir daha parmağınla gösterme, dolama çıkar parmağına, hemen ısır parmağını.” Dolama çıkmasın diye, kanayıncaya kadar ısırdım parmağımı. Sonra dezama sordum, o anlattı hikayeni. Başına gelene üzüldüm. Güneş ile kardeş olduğunu ve ondan çok daha güzelmişsin. Herkes senin güzelliğini över, konuşurmuş. Güneş ise buna çok kızar ve kıskanırmış. Seni gözden düşürmek için kazan dibine sürdüğü ellerini, yüzüne sürmüş, ama bütün parlaklığını alamamış. Kalan parlaklığını almak için de, o günden bu güne, hep seni arıyormuş. Güneşe demişler; insanoğlu ay’ın yerini bilir! Bizde, güneş senin yerini öğrenmesin diye parmağımızı sana uzatmayız. Güneş, bu yüzden kızgındır bize, bizi yakmasın diye; ağaç ekeriz, dam yaparız, çardak kurarız. Ama senden saklanmayız, sen de bizden!”
Ay ile konuşması, iyi gelmiştir İso’ya.
Uykunun ağırlığını üzerinde hisseder, “yarın bahçada devam ederiz konuşmamıza”, der ve içeri geçerek, yatağına uzanır.
**************
Xaco’nun seslenmesiyle uyanır;
“‐kızım kah, hamuru yoğurdum. Sacın altını yah, ekmek kalmamış. Ekmeği bitirek, baban şehre gidecahmış, giderken seni de bahçaya bırahsın. Neye gidecahsa artıh, epeydir humar oynamay, gidip kurtlarını tökecah. Humar oynamah erkeklığın şanındanmış! Birde bunu sülerken ağzının dolusunca sülemey mi! Kıcıh, verir kimin. Herşeyi tamam, şanı eksik, onuda tamamlasın sırtımızdan! Bu yaz hep kaçağa getti ya, artıh hep gendi çalışıp kazanmış olur. Bizim yaptığımız iş degil sankim…………….” Söylene, söylene ekmek yapmayı bitirir ve İso’ya;
“‐kızım sen üstünü gey, dezan da karnını doyurursun, baban zatan çarşıya gettiği gün, evde yimez.” İso üstünü değiştirir, bohçasını alır, dışarda babası beklemektedir. Babasıyla şehrin yoluna düşerler. Bahçanın yol ayrımında, teyzesinin evi göründüğü için, babası beklemez, yoluna devam eder. Eve varır, teyzesi de ekmek yapmaktadır.*
İso’yu görünce;
“‐kız seni Allah gönderdi, bir kaç topağ hamur ayırmıştım katmer için. İçerden yağ, ceviz ve şeker getir, katmerleri de aradan çıharah.”
Teyzesinin evine geldiği andan itibaren, İso, yaşamının bundan sonrasının farklı olacağını, kaderine hükmedeceğini, kendi yaşamının, tıpatıp bir Sultan Gelin gibi olamasa da; geleceği ile ilgili kararların kendine ait olacağı, yeni bir yaşamın başlangıcına adım atmış olmanın, bilinci ve ürkekliği ile teyzesinin istediği malzemeleri getirmek için dama girer!
****************
Not:
Ekmek yapımı; bahçede ve köyde, gündelik, rutin bir iştir. Hemen hemen hergün yapılır.
…….DEVAM EDECEK…….
Devamını Oku

KEBYE 24 HAKET, HAKET, HEKİLOZ

KEBYE  24 HAKET, HAKET, HEKİLOZ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bütün çocukların haket dinleme pozisyonu aldığını ve sabırsızlıkla beklediklerini izleyen Xaco, anlatacağı hakete giriş yapar;

“‐haket, haket, hekiloz,
İki sıçan, biri boz,
Bindim bozun üstüne,
Çıhtım halep yoluna,
Halep yolunda geçi,
Vurdum, kırıldı kıçı,
Geçi getti hakime,
Hakim dedi; neyime!!

…..Bir varmış, bir yokmuş:
Başıboş âvâra gezen, serseri bir serçe varmış.
Havada uçarken yorulmuş, bir çalıya konmuş, ayağına bir diken batmış. Can havliyle tekrar havalanmış, dikeni nasıl çıkaracağını düşünürken, aşağıda ekmek pişiren bir kadın görmüş; varmış kadının karşısına konmuş.
Kadına;
“‐şu ayağımdaki tikeni çıhar, ben tikenden kurtulurum, sende bu tikenle ekmeğini bişirirsin demiş.”
Kadın dikeni çıkarıp ekmek pişirdiği sacın altına atmış ve yakmış.
Serçe demiş;
“‐tikenimi isterim, ya tikenimi verirsin, ya da yedi ekmek.”
Çare yok, serçeyle başa çıkamayan kadın, vermiş yedi ekmeği. Ekmekle havada uçarken aşağıda bir çoban görmüş, varmış yanına
Çobana;
“‐acıhmışsındır, koyunlarından süt sağ, sana ekmek vereyim, içine dorğa karnını doyur.”
Acıkmış olan çoban “olur” demiş, ekmekleri sağdığı süte doğramış ve bir güzel karnını doyurmuş.
Ekmekleri yiyince serçe demiş;
“‐ekmeklerimi isterim. Ya ekmeklerimi verirsin, ya da yedi koyun verirsin.”
Çaresi olmayan çoban yakasını kurtaramamış ve yedi koyun vermek zorunda kalmış. Koyunları alan serçe tekrar havalanmış, bir köyün üzerinden geçerken, bakmış davul çalıyor, düğün var. İnmiş aşağı, düğün sahibine;
“‐benim yedi koyunum var, senin de mısafırların var. Koyunları kes, mısafırlarına yimek yap”
Teklife çok sevinmiş düğün sahibi, koyunları kesip yemek yapıp yemişler.
Serçe;
“‐davetlilerinin karnını doyurdun, yüzünü ağarttın. Ya koyunlarımı geri verirsiniz, ya da gelini isterim.”
Çıkar yol bulamaz düğün sahibi. Çar naçar verir gelini. Gelini alıp havalanır serçe, bakar aşağıda kuzularını otlatan bir çocuk, düdük üflemekte.. İner çocuğun yanına çocuğa der;
“‐ o düdüğü bana ver, bu gelin senin olsun.”
Teklifi kabul eden çocuk, verir düdüğü, alır gelini. Havada, öttüre öttüre, gezen serçe, bir kaya parçasına konarken, ağzından yere düşürür düdüğü. Düşen düdük kayaya çarparak parçalanır. Ve şöyle der:

“‐min sitiriye xwe da bi heft nanan,
Heft nanén xwa dan, bi heft beranan,
Heft beranén xwe dan, bi bûkeké,
Bûka xwe ji da, bi tûtûkeké.
Piiirrrrrrt…piiirrrrrrt.”*…………..
*
*tikenimi verdim yedi ekmeğe,
Yedi ekmeğimi verdim, yedi koyuna,
Yedi koyunu verdim, bir geline,
Gelinimi verdim bir düdüğe……
Düüüüüttt….düüüttttttt…
*
.Bu arada en küçük iki çocuk uyumuş, diğerleri, yüzünde ki mutlu gülümsemelerle; düüütttt…düüütttt, diyerek yorganın altında saklanırlar.
Xaco;
“‐hadeee….uzatmayın. Hemen yatın, yarın bu damı da sıvayacam. Babanızda geleydi, damları loğlardı. Köye göçtüğümüzden heberi var, belki de işi bitmiştir, gecikmem demişti ama….”
******
.Köye geldiklerinin üçüncü günüdür. İneklerin sağılan sütlerini, komşusuna vermektedir. Kızı İso’ya;
“‐kızım akşam sütlerini, komşuya verme, sağdıktan sonra yoğurt çal, mayalansın. Sebeh apartırım, Yoğırtçı Ali’ye. Hem ğellemiz de epey birikmiştir, hem ğelleyi alır, hem de evin eksiklerini alıp dönerim.”
İso tamam anlamında başını sallar ve;
“‐aney, hanı bahçaya gidecam ya…..Elbiselik kumaşlarımıza uygun iplik ve dügme de al. Kumaşları tiktirir, heç olmazsa, bayramlığımızda aradan çıhmış olur.”
Xaco;
“‐o kolay, bah sene süleyim..yarın da, uşahları örgetleyip, haket için yahama bırahma. Çoh yoruliym zatan, bir de haketten uğraştırma.”
*****
.Xaco sabah gün doğmadan, kulpu olmayan yoğurt kovasını başına yerleştirir ve diğer iki kovayı da elleriyle taşıyarak şehrin yolunu tutar.
Yoğurtçu Aliye varınca;
“‐emmi, ğellemden bene para ver, evin eksikleri için alışveriş yapacam. Dönünce hesabını görürük.”
Yoğurtçu Ali tamam anlamında başını sallar ve bir miktar para uzatır. İhtiyaçlarının hepsini bulabileceği Bakkal Zafer’e giderek, alışverişini yapar.
Bakkal Zafer;
“‐İbram’a çok selam süle, hafta sonu Necat Efendi ile kahvenizi içmeye gelecah.”
Xaco, en mutlu olacağı haberi duyunca;
“‐ne demek, gelin başımdan barabar, âyéllerinizi* de getirin.”
Sevindiği kadar da telaşlanır Xaco. Hem köye daha yeni taşınmış ve yerleşememiş, hem de; İbram’ın çiğlik yapacağını tahmin ettiğinden canı sıkılır. İbram’a içinden söylenmeye başlar;
“Allah, kafana akıl, yüreğine merhamet yerleştire de; bizi elaleme küçük düşürmeyesen.”
Bu düşüncelerle, Yoğurtçu Ali’den, ğellesinden geriye kalan parayı alır, köyün yoluna düşer. Söylene…söylene.. Köye vardığında, İbram’ıda evde görür. Hoşgeldin eder ve;
“‐yimegini yidinse, çıhta damı loğla. İso kızım sende duzu merdivenin yanına ko. İbram, duzdan barabar saman da sep ki iyice pekişsın.”
Ibram;
“‐loğ işi kolay, bu Necat Efendi yahama rip* olmış. İlle size gelip kehve içeceyik dey. Bazar gönü gelecahlar, İso’yu karşılarına çıharma. Olmazsa, İso’yu bahçaya gönderek. İso’yu görmezlerse, kızın da istemediğine kanaat ederler, başha türlü yahamı kurtaramayım.”
Zaten canı sıkkın olan Xaco;
“‐İbram….Sen….adama üstünü başını yırttırırsın….geçen seferde süledim… beşik kertmeli nişanlısı da istemey, ‘Alamana gidecam’ deymiş. Kardaşın da bögüne kedek kaldırıp indirmedi. Sen sene, gelin güvegi oliysın. Heç mi akıl yoh sende….”
Xaco etrafına bakar ve İbram’a;
“‐gel kulağına süleyim, ….. zorlama kızı, yanlış bir iş yaparsa o zaman heç altından kahamazıh. Eyisi mi sen get kardaşına süle; ‘bizi hoş gör, senin oğlanda istemey, yolumuzdan çekil. Yoh derse, cemeét kurarıh de.”
İbram;
“‐daha evvel de süledim size…. benden istedığını duyamayacahsın…sene son sözüm budur…”
*****
Not:
Âyyél; eş, hanım.
Rip; asılmak, yapışmak. Cümlede ki anlamı, “ısrarcı olmak”.
*****
…….DEVAM EDECEK

Devamını Oku

KEBYE 23 SÜTTEN KESME

KEBYE  23 SÜTTEN KESME
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gün doğmadan öten horozların sesi, Xaco’yu uykusundan uyandırır. Uyku sersemi olduğundan, önce bir anlam veremez horoz seslerine. ‘bu horız da nerden geldi’ diye kendine sorar. Kendini hala kebiyede sandığından, çardağın kapısını gözleriyle arar, baktığı yerde dümdüz bir duvar görür, kapı yoktur! Bir an ürker, neresi ve nerede olduğunu anlamaya çalışır. Aşağı, yukarı 5 aydır köy yaşamından uzak, yabanda yatıp kalkmakta,
olduğundan, horoz sesini de unutmuştur. Hava karardıktan sonra köye gelmiş, etrafına bakamadan, o yorgunlukla uyumuş ve bedeni, zihnini yanıltıyordu! Zihni de bedenini! “Sakin olmalıyım” der içinden, bir gün öncesini ve akşamı hatırlamaya çalışır. Köye taşındığını ve evde olduğunu kavrayınca rahatlar. Kebiyeye taşındıklarının sabahı da tersi olmuştu! Yattığı yatakta,gözlerini açıp bakınca karşısında fıratı ve suyu görmüş; ‘eyvah murad taşmış,’ köyü ve evlerini de su basmış gibi algılamıştı. Çocuklara göz atar, hepsi tamamdır! ve uyumaktadırlar. Rahatlar, üstü açılanların üstünü örter ve gün boyu yapılacak işleri düşünür; epeyce işi olduğunu hesaplar: ‘ne kadar acele etsem de böğün bitmez, en eyisi birez daha uyuyup iyice dinleneyim’ diyerek, yine yatağına uzanır ve uyur.
…………….
.Oda kapısının açılıp, kapanırken çıkardığı gıcırtı, kulaklarını tırmalamış, artık kafasını da şişiriyordu! Gıcırtının bitmesini bekledi, tam durdu derken bir daha başladı. Artık daha fazla uyumayacağını anlar ve yatağından kalkarak İso’ya;
“‐kızım ne vardı, sabah sabah erken kalkacak, bir uyutmaya bırahmadın.”
“‐Aney ne erkeni, nerdese üleyin okunacah. Ben akşamdan kalan eşyaları da yerleştirdim. Size kahvaltı bile hazırladım, sen, elini yüzünü yıka, çocuklar daha uyusun. Artık ne zaman kalharlarsa kahsınlar, o vahıt yimeklerini yirler.” Bu konuşmanın üzerine, Xaco kendine gelebilmiş, bedeni dinlenmiş, zihniyle de uyumlu hale gelmişti. İso sofrada;
“‐Aney, eseh mi beni bahçaya, Sultan Gelin’den, tikiş örgenmeye gönderecahsın.”
“‐He kızım get, iyice belle terzılığı. Dünyanın binbir türlü hâlı var, hem bahçacılar aralarında konuşiylardır, kimde iyi aşlık tohumu varsa, bizim için de iste. Hele baban bir gelsin o vahıt gidersin. Şimdi ben kalhıp sıva çamırı hazırlayım, odayı içerden sıvamaya başlayacam. Sende şu kapının menteşelerine birez kazyağı tök, pasını söksün. Çoh kıcırday.”
O gün akşama kadar, Xaco hazırladığı harç ile, boş olan odanın içi ve dışının sıvasını bitirir. İso ise; kirlenmiş çamaşır ve elbiseleri yıkar, kuruması için ipe serer. Kış giyeceklerini çıkarır, ayrı bir bohça yaparak bir tarafa indirir. Necat Efendinin Hanımının gönderdiği kumaşı alır, bedenine sarar, aynanın karşısında kendini seyreder. Aynadaki yansımasına bakarak Bekir’i düşünür. Babası razı olacak mıydı,Bekir’le evlenmelerine. Pek umutlu olamadı, babası aklına gelince. Hayal dünyasına bile karışıyordu babası! Bedenine sardığı kumaşla aynaya bakmaya devam eder. Bekirin hediye ettiği çorabı alır, yüzüne götürür,yanaklarına sürer. Utanır yaptığından, ama yüzüne sürmeye devam eder çorabı. O an ki içdürtüsü, utanmasına, mahcubiyetine, pişmanlığına, üstün geliyordu….. Kumaşı ve çorabı bohçaya yerleştirirken, sanki bir bebeği incitmek istemiyorcasına, nazikçe okşaya okşaya bırakır! odadan çıkarken de, kumaşa ve çoraba, baka baka çıkar….
İso anasına seslenerek;
“‐ikimizde çoh yorulduh aney, ben çay koyayım, demlenene kedek, otur dinlen.” Xaco’da böyle bir teklif bekliyormuşçasına, hemen ellerini ve yüzünü yıkamaya yönelir. Çay demlenene kadar duvar dibinde, yere serdiği çula oturur. Küçük oğlanı kucağına alarak emzirmeye başlar;
“‐em oğlum em. Ne de olsa birkaç güne sütten kesecem seni. Bahçaya giderim, Fatma teyzende yardım eder.”
Komşusu kadın, geçen yıl, çocuğunu sütten keserken, yardım iştemişti.
Xaco, kadına;
“‐çocuk, daha uyanmadan iyice emzir, bana getir. Ben oyalarım, Seni, memeni, çok isteyince de getiririm. Yalnız Sen meme uclarına, kazan karasından sür ki, görünce tiksinip emmek istemesin.”
Komşu kadın;
“‐O da bir şeymi, benim daha güzel bir fikrim var. Yeni örgendim!”
Komşu kadın, sabah erkenden çocuğunu emzirir ve yarı uykulu bir şekilde Xaco’ya bırakıp gider. Xaco, öğlene kadar, çocuğu oyalar, daha fazla ağlamasına dayanamaz anasına götürür.
Anası hin hin, gülerek;
“‐görünce bakalım bir daha isteyecek misin!”, diyerek giydiği kazağı yukarı sıyırır. Gördüğü karşısında Xaco küçük dilini yutar! Şaçından kestiği iki tutam perçemi, meme uçlarına yapıştırmış ve çocuğun ağzına vermeye çalışır. Ağzına ve burnuna değen kıllar, çocuğun korkmasına ve daha çok ağlamasına neden olur.
Xaco;
“‐Allah seni bildiği gibi etsin, küçücük mehsıme bu yapılır mı? Çocuh artık senden değil meme, analık bile istemez.” Der ve gülüşürler. Aklına gelen bu olay karşısında bir daha tiksinir ve; ‘ben oğluma bu kadar zalim olamam’ diye içinden geçirir.
.Çayı demleyen İso, babasının Suriye’den getirdiği kırılmaz* bardakları doldurmuş ve çocuklara da seslenerek;
“‐hadi, anamın yanında toplanın, hepinize çay doldurdum, hem de bol şekerli, acıhan varsa, ekmek ve pendır de getiririm size.”
.Çocuklar ananın etrafına oturup çay içerlerken İso;
“‐aney, bu gece bize bir hékét aynadırmısın? Çok özledik hékétlerini, hem geceler de uzun, artıh.”
Xaco;
“‐kızım geceler uzadı da, çok yorgunum” bu cevaptan hoşnutsuz olan, çocukların yüzüne bakar ve; “tamam tamam, aynadırım ama en kısasını.” Bunu duyan çocuklar, hep bir ağızdan; “yaşasın, Serçe ve Düdük” derler. Hava tam kararmış, İso yatakları sermiş, uzanan çocuklar kulaklarıyla analarının dudaklarından çıkacak; “bir varmış, bir yokmuş” sesini beklemektedir:
………………………
Not:
*Kırılmaz bardak; Fransız malı, Duralex marka, cam bardak. Tabanı oldukça kalın ve dar, ağız kısmı geniş çay bardağı. Kırılmasa bile; bizim “ince belli” bardaklardan aldığımız hazzı v e r e m e z.
*Hékét; masal.
……………………..
…….DEVAM EDECEK…….

Devamını Oku

KEBYE 22 SENE BAŞI

KEBYE  22 SENE BAŞI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

.Hüsen’in kendirlerini yükleyen işçiler, Xaco’ya seslenir;
“‐bu yükümüzü boşaltıp, sizin kendirleri de almah için geri dönecah. Necat Efendi dedi ki; ‘İbram’ın kendirlerini de alıp gelin.’ Keben* burda kalsın, göz kulak olun. Çocuklar oynayıp, haraba etmesinler.”
Xaco;
“‐tamam marak etmeyin. Elinizi tez tutun, karanlığa kalmıyah.”
Bu arada Bekir, balıkları pişirmek için yeri, mangal vazifesi görsün diye kazmış, ateşi yakmış ve anasına seslenir;
“‐Aney, ataş hazır, balıkları getir, bişirecem. Balıklar bişene kedek, sende musafırları çığır, hem sene de yardım ederler, sufra için.”
.Uzaktan, bahçe tarafından bir atarabasının geldiğini gören Xaco içinden;
“‐bu gelen bizim Fatma’nın herifi Sabrı’dır herhal. Bizi almah için geliydır. Adle gilde bögün gidecahlar, yanlız kalacahtıh. İyiki geldi, yoksa çocuklar, korkardı gece.”
İso’ya seslenen Xaco;
“‐kızım, Adle dezan sufra kuriy. Sen ona yardım et, ben de, Sabrı gelip atını bağlasın, barabar gelirik. O’da iki lokma yisin.”…..
“‐Sabrı, hoşgeldin. Kaynanan senı seviymiş, hem de ne sevme, bah sufra hazır, Bekir balıh bişiriy.”
Sabri;
“‐seven de, sizler de, balıh bişiren de sağolsun. Eyi madam, yimegimizi yiyek, sonra da arabayı yükleyah.”
Bir güzel karınlarını doyururlar, önce Hüsen’in, sonra da Xaco’nun eşyaları arabalara yüklenir ve köyün yolunu tutarlar. Köye vardıklarında hava kararmıştır artık. Eşyalarını, avluda bırakırlar. Uzun süredir kapalı olan odanın kapısını açar. Odanın İçinden, sıcak ve kapalı olmasından dolayı çok alışık olmadıkları, nem ve küf karışık bir koku yüzlerine çarpar.
Xaco;
“‐yorulduh, biz dinlenene kedek, içeriside havalansın. Eee..Sabrı, sen napiysın, işlerin nasıl, aşlıh* bu sene para etti mi?”
Sabri;
“‐bereket versin bu sene eyi,…. cebimiz para gördü. İki tene daha alacalı inek alacam. Malum önümüz kış, ineklerin sütünden herçligimiz çıhar, danaları da kârımız olur. Sizin için 3 dönüm bir yere bahtıh, İbram’da beğendi. İki odalı bir damı var, içinde oturulacah gibi değil. Bu kış köyde oturun, sebze ekim zamanına kadar damı adam ederik.” Bu habere sevinen Xaco;
“‐çoh iyi ya, bahçaya daşınırıh bizde o vahıt. Bende dikiş tikmeyi nasıl ögrenecem diye kara kara düşüniydım. Fatma Ablam bana örgetir, İso’yu da; Sultan Gelin’e gönderirim. O daha iyi biliymiş.”
Sabri;
“‐ne deysin sen, erkeklere gömlek ve şalvar bile tikiy, hem de ölçü bile almay, göz kararı. Vallahi çarşıdaki terzilerden çoh daha eyi, bir de merhemetli ki sorma getsin. Parası olmayana beleş tikiy. Hade eşyaları içerı daşıyın, ben de gideyim. Vahıt çok geç oldu.”
.Xaco fanusu yakar, eşyalar içeri taşınır ve yerleşirler evlerine. Bahçeye taşınacaklarına en çok sevinen İso olmuştur. Nede olsa, Fatma teyzesine yakın olacak ve terziliği de öğrenecektir. Bahçe de, Bekir’le gizlice buluşabilmesi ise; daha kolaydır köye göre!!
İso, Sabri’ye dönerek;
“‐dayı, yılbaşında bizi bahçaya çığır. Gelip yılbaşını sizde kutlayah. Evvelki sene gelmıştıh, çoh eğlendıh. Hele çocukların, yılbaşından 10 gün sonra, kutlamaya başladıkları; ‘SERE SALE’* bayramı daha hoş oluy.” Sere sale kutlamasını duyan Sabri;
“‐bu kutlamayı bizler bile unuttuk. Senin unutmamana sevindim valla.” Der ve bahçenin yolunu tutar.
.İso, köyün çocuklarıyla beraber, Sere Sale kutlamalarını gözünün önüne getirir!! İki yıl önceki sere sale kutlamasında ne de çok eğlenmişlerdi: O gece İso; yaşlı dede kılığına girmiş, Bekir’de; yaşlı nene kılığında, diğer çocuklarda arkalarında, köyün evlerini tek tek dolaşmışlar. Yanlarında götürdükleri torbalara, evlerden verilen yiyecekleri; kuru üzüm, bastık, dilme, fıstık, kuru incir ve bademleri doldurmuşlardı. Para verenlerde vardı. Toplanan yiyecekleri çocuklar hep birlikte tüketir, fazlasını da, köydeki ihtiyaç sahiplerine, toplanan paralarla birlikte verirlerdi. Böyle yapmakla, köydeki fakirlerin, hem ihtiyaçları giderilir, hem de bu kişi veya kişilerin, kendilerini kimseye borçlu hissetmemeleri sağlanmış olurdu!!
Şimdiki sene başı kutlamaları sanki sadece büyükler içindi! İlk akşamdan bir evde toplanılır, yemekler yenir ve “gustirk” te denilen, yüzük oyunu, tombala ve iskambil oynarlardı. Biz çocuklar da habire meyve soyar, hizmet ederdik büyüklere. Ama Ser é Sale kutlaması tamamen çocukların insiyatifinde olan bir kutlamadır. Kutlama gereği; bir kız çocuğu, kazan altından sıyrılan is ile bıyık, pamukla da sakal yapar ve dede kılığına girmiş olurdu, erkek te, kız elbisesi giyerek yaşlı nene olur ve köyün evlerini dolaşırlardı. Her gittikleri ev ahalisinin, neye ihtiyacı varsa, verdikleri karşılığında dileklerinin kabul edilmesi temennisinde bulunurlardı.
* * *
Sözleri aşağıda ki gibidir:

Kürtçe;
Sere sale, bıne sale

Xode bihele hur û girê malê

Tışdıke baveja turike qalê.
* * *
Türkçe;

Senenin başı, senenin sonu

Allah evinizin büyüğünü, küçüğünü bağışlasın

Bir şeyler atın şu ihtiyarın torbasına…
* * *
.Şeklinde ki bir nakarat, her kapıda tekrarlanır veya özel istemleri olan aileler için o isteme uygun sözler söylenirdi! Mesela;
“inşallah erkek çocuğunuz olur,
İnşallah kız çocuğunuz olur,
oğlunuz askerden kazasız, belasız gelir.
Hastanız şifa bulsun,
Güzel bir eviniz olur.. ” gibi.
.İso’yu, anasının sesi kendine getirir;
“‐kızım, eşyaları yerleştirmeme yardım et. Çoh yorulduh bogün, işimizi bitirek te, yatah. Yarın belki baban da gelir. Baban gelirse, seni dezanın yanına gönderecem. Seni, Sultan Gelin’e götürsün, dikiş örgen. Hem bize de; bahçada ekecegimiz aşlık için, tohum ayarlasın komşularından.”
İso en çok sevineceği sözü anasından duyunca;
“‐aney tamam, kalanları ben yerleştırırım. Sen şu tarafa yatahları yap, uşağlar yatsın.”
Yatakları seren Xaco, oğlanı da emzirmiş ve uyumak için, herkes yatağına uzanmıştır.
*****
Not:
*keben;
Kantar, o yıllarda genellikle “omuz kantarı” denilen çeşidi kullanılırdı.
*aşlıh;
aşlık ta denir. Bahçede ekilen sebzelerin, (balcan, biber, domates, kabak, lavlaz, hıta, bamya, acur, su kabağı. vs.) genel adıdır.
*sere sale;
çok eski bir yılbaşı kutlaması olup, kökü; Sümerler’e ve Babil’lere kadar uzanır. Bütün ortadoğu ve kafkas halkları tarafından bilinir. Karadeniz bölgesinde, bu kutlamaya; “galandar veya kalandar” da denir. Kutlama için Julien takvimi esas alınır. Julien takvimine göre; yeni yılın ilk günü, miladi takvimin 13. günüdür.
Julien takvimi; halk takvimi olarak ta bilinir.
Kızın yaşlı erkek, erkeğinde yaşlı kadın kılığına girmesi kanımca;
yaşlılık bilgeliği,
Kıyafet değişikliği ise; kadın‐erkek eşitliğini çağrıştıran bir empati ritüelidir!!
Şimdiler de, unutulmaya yüz tutmuş bu kutlama; Trabzon, Maçka, Diyarbakır, Bitlis, Ağrı ve Dersim’de, bazı STK larca mizansen olarak kutlanmaktadır.
…..İYİ SENELER…..
******
……DEVAM EDECEK……

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.