.Xaco ile İbram’ın konuşmaları‐tartışmaları, bu minval üzere devam eder. İso konuşulanları duymuyor ama ne konuşulduğunu tahmin ettiğinden, anasının daha fazla sinirlenmesini önlemek için;
“‐aney, oğlan ağlay.”, diyerek anasına seslenir. Xaco da, tartışmadan bıkmışcasına bir ses tonuyla; “geldim..geldim” der ve İbram’dan uzaklaşır. Küçük oğlanı hışımla, kucağına alır, İbram’ın duyacağı yüksek bir sesle;
“‐kimbilir, sen büyüyünce kimlere, ‘sıkıntı’ olacahsın!”
***************
.Tartışma, tartışma, tartışmalar …. bir sonuç sağlamıyordu. Tartışmaya konu olan sorun orta yerde çözümsüz durup duruyordu. Xaco’ya bıkkınlık vermişti, İbram’la aynı şeyler üzerine konuşmak ve tartışmak. Artık nereye uzanır, neye mal olursa olsun noktasındaydı Xaco. Kısık bir sesle; “iş olacağına varır”, der.
İso’ya dönerek;
“‐bu ahşamdan işlerini bitir, yarın bahçaya dezan Fatma’ya gidip orda kaliysın. Sultan Gelin’den terzılığı örgen. Sebze dikim zamanı, biz de daşınırıh bahçaya. Bazar gönü de musafır var zatan, bakalım nolacak.”
İso; anası ile babası arasındaki tartışmalara alışkındı. Son bir yıldır tartışmanın konusu kendisinin kaderiyle ilgili olduğu için, huzursuzluğu daha da artıyordu. Babası bu yüzden anasına, bazen hakaret ölçülerini de aşan kaba hoyrat davranışlarda bulunuyordu. Okul çağına geldiğinde Fatma teyzesi İso’yu okula başlaması için yanına göndermelerini istemişti. O zamanda İbram yine karşı çıkmış, Xaco ile, günler süren tartışmaları olmuştu. Ama en çok erkek çocuk doğurmuyor diye, anasına hakaret etmesi zoruna giderdi. Erkek kardeşi doğunca artık babasıyla, anasının tartışmalarının biteceğini, sanmıştı ama bitmiyordu! Bazen, babasının haklı olabileceği konusunda zihnini çok zorlamasına rağmen, hak vereceği bir neden bulmak nerdeyse imkansızdı. Niye böyle yapıyordu babası?
Bahçeye, yanında götüreceği elbise ve kumaşları bir bohçaya yerleştirmiş, gün nerdeyse akşam olmuştu. Anasının seslendiğini duyar;
“‐kızım ben ineği sağacam, hem çocuhlara göz kulah ol, hem de sufrayı kur. Yimek bişti, ocahtan tencereyi apart sufraya, savuyuncaya kedek, ben de gelirim.”
İso denileni, sessiz sedasız yapar ve sofranın başında anasının gelmesini bekler. Sabırsızlanan çocukların eline birer parça ekmek tutuşturur. Kendisinin hiç yemek yiyesi yoktur. Yemek yememesinin ayrı bir tartışma konusu olmaması için, yemiş gibi yapacaktı sofrada.
……………….
Herkes yemeğini yer ve İso sofrayı toplar, ahırda ki hayvanlarında yemini verir. Yapılacak işi kalmayınca da sessiz sedasız yatağına uzanıp, hiç bir şey düşünmeden uyumaya çalışır. Uyumak, uyuyabilmek iç huzursuzluğuna hep iyi gelmiştir. Bir an önce uyumak için yorganın altına gömülür, ancak iç huzursuzluğu izin vermiyordu uyumasına. Yataktan kalkar, dışarı çıkar. Babasının köy odasına gitmekte olduğunu görür, bir şey demeden ahıra yönelir, uzaklaştığından emin olunca da dışarı çıkar. Sırtını duvara vererek yıldızları seyre dalar. Bu gece yıldızlar daha çok görünür gözüne. Birde bakar ki kendi kendine yıldızları saymaya başlamış, buna, için için gülmeye başlar. ‘Sahi saymak mümkün mü’, diye sorar kendine. ‘Hayır saymak mümkün değil’ der. En parlak olanını seçmeye çalışır, gözleriyle gökyüzünü tarar, karar veremez hiçbirine. En yakın olanını, ya da en uzağını arar bu kez gözleri..seçemez, karar veremez, hangisinin hem en uzak, hem de en yakın olduğuna! Sırtını dayadığı duvarın ardından çıkan Ay, tüm güzelliğiyle, tepesinde belirir ve İso’ya seslenir;
“‐yıldızlar hep birbirine benzer, aklını karıştırırlar. Sen bana bak, benimle ilgilen, benimle konuş”, der.
Ay’a cevap verir, İso;
“‐geceyi aydınlatığın gibi, benim de içimi, yolumu aydınlat, lütfen. Çünkü;
senin yüzünden çok azar işittim. Bir keresinde her zamanki gibi görünmedin bana, kirli kızıl bir rengin vardı o gece. Korktum, sana bir şey oldu diye. Seni parmağımla göstererek; ‘aney, ay niye kızarmış bu gece, bir kabahat mi işlemiş.’, diye sormuştum. Anam bana; “ay’ı bir daha parmağınla gösterme, dolama çıkar parmağına, hemen ısır parmağını.” Dolama çıkmasın diye, kanayıncaya kadar ısırdım parmağımı. Sonra dezama sordum, o anlattı hikayeni. Başına gelene üzüldüm. Güneş ile kardeş olduğunu ve ondan çok daha güzelmişsin. Herkes senin güzelliğini över, konuşurmuş. Güneş ise buna çok kızar ve kıskanırmış. Seni gözden düşürmek için kazan dibine sürdüğü ellerini, yüzüne sürmüş, ama bütün parlaklığını alamamış. Kalan parlaklığını almak için de, o günden bu güne, hep seni arıyormuş. Güneşe demişler; insanoğlu ay’ın yerini bilir! Bizde, güneş senin yerini öğrenmesin diye parmağımızı sana uzatmayız. Güneş, bu yüzden kızgındır bize, bizi yakmasın diye; ağaç ekeriz, dam yaparız, çardak kurarız. Ama senden saklanmayız, sen de bizden!”
Ay ile konuşması, iyi gelmiştir İso’ya.
Uykunun ağırlığını üzerinde hisseder, “yarın bahçada devam ederiz konuşmamıza”, der ve içeri geçerek, yatağına uzanır.
**************
Xaco’nun seslenmesiyle uyanır;
“‐kızım kah, hamuru yoğurdum. Sacın altını yah, ekmek kalmamış. Ekmeği bitirek, baban şehre gidecahmış, giderken seni de bahçaya bırahsın. Neye gidecahsa artıh, epeydir humar oynamay, gidip kurtlarını tökecah. Humar oynamah erkeklığın şanındanmış! Birde bunu sülerken ağzının dolusunca sülemey mi! Kıcıh, verir kimin. Herşeyi tamam, şanı eksik, onuda tamamlasın sırtımızdan! Bu yaz hep kaçağa getti ya, artıh hep gendi çalışıp kazanmış olur. Bizim yaptığımız iş degil sankim…………….” Söylene, söylene ekmek yapmayı bitirir ve İso’ya;
“‐kızım sen üstünü gey, dezan da karnını doyurursun, baban zatan çarşıya gettiği gün, evde yimez.” İso üstünü değiştirir, bohçasını alır, dışarda babası beklemektedir. Babasıyla şehrin yoluna düşerler. Bahçanın yol ayrımında, teyzesinin evi göründüğü için, babası beklemez, yoluna devam eder. Eve varır, teyzesi de ekmek yapmaktadır.*
İso’yu görünce;
“‐kız seni Allah gönderdi, bir kaç topağ hamur ayırmıştım katmer için. İçerden yağ, ceviz ve şeker getir, katmerleri de aradan çıharah.”
Teyzesinin evine geldiği andan itibaren, İso, yaşamının bundan sonrasının farklı olacağını, kaderine hükmedeceğini, kendi yaşamının, tıpatıp bir Sultan Gelin gibi olamasa da; geleceği ile ilgili kararların kendine ait olacağı, yeni bir yaşamın başlangıcına adım atmış olmanın, bilinci ve ürkekliği ile teyzesinin istediği malzemeleri getirmek için dama girer!
****************
Not:
Ekmek yapımı; bahçede ve köyde, gündelik, rutin bir iştir. Hemen hemen hergün yapılır.
…….DEVAM EDECEK…….
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.