DOLAR 34,4855 0.06%
EURO 36,3992 0.12%
ALTIN 2.959,300,84
BITCOIN 33314431.99902%
Şanlıurfa
13°

PARÇALI BULUTLU

  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
  • Halkın Sesi
Zer Hukuk
Zer Hukuk
KEBYE  20 TANE KARANFİL  BEZELİ ELMA

KEBYE 20 TANE KARANFİL BEZELİ ELMA

ABONE OL
29 Şubat 2024 18:12
KEBYE  20 TANE KARANFİL  BEZELİ ELMA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Osman, caminin minaresinden okunan selâyı kastederek sözünü sürdürür;
“‐bak bu ilan, bize birinin daha yaşamının sonlandığını söyleyecektir;
Nedir ölüm?
Kişinin doğduğu topraklardan ayağının kesilmesidir!
Artık yere basamayacak olmasıdır!
Ölümden kötüsü var mı?
Belki, “ne olabilir ki” diye soracaksın!
Var… gurbetlik, hasret, sıla özlemi…
Ölümden beter olan; insanın yaşarken doğduğu topraklardan uzakta yaşaması ve dönemeyip, toprağına ayak basamamasıdır!!
Temelli buralardan çekip gitmenize gönlüm razı olmaz. Çünkü; gurbet ölümden daha çok acı verir. Diri diri, toprağa gömülmüş olmaktır!! Yardımıma ihtiyacın var, anladım. Anlıyorum, size yardım edeceğim. Sizi bir müddet saklarım.”
Hayat dersini alan Bekir;
“‐çok iyi anladım. Doğduğum toprakları terketmeyeceğim. Bunun için, elim güçlü, kozum kuvvetli olmalı. Bu durumda ben ne yaparsam yapayım İbram, benimle konuşmaya, anlaşmaya yanaşmaz. İso ile konuşacağım, benimle gelmeye razı olursa, babasıyla anlaşmamın yolunu da açmış olur.”
Bekir’in, tam da duymak istediğini Osman söylemişti. Bir noktayı daha açıklığa kavuşturmak için sözünü sürdürür;
“‐bak Osman, babamın dabançası var ama ona el süremem, yerinde olmadığını görürse, benim aldığımı anlar ve engel olmaya kalkar. Bana dabança da bulacaksın, bulmalısın.”
Osman;
“‐ o kolay, her ne olursa olsun kimseye ateş etmeyeceğine dair söz ver, caydırıcı olarak yanında taşıyacaksın. Çünkü; mutluluğun harcını, başkasının kanıyla karamazsınız!”
Bekir, evet anlamında başını sallar söylenenlere;
“‐çok iyi anladım, niyetimi test etmek için bir tek mermi ver bana, onuda peşimizden gelen olursa korkutmak amaçlı, havaya ateş açarak kullanırım”…….
Bekir kalkmak üzereyken;
“‐kebye inişi, istemeye gidecek bizimkiler. Vermeyeceğini biliyorum İbram’ın, ama haklı taraf olmanın şartı da bu.” der ve kalkmak için izin ister.
.Bekir gittikten sonra Osman, tabanca konusunda söz vermese miydim, diye, kendi kendini sorgular. Fakat, kaçanların savunmasız olduğunu anlarlarsa, bu kez de anında canlarına kastedebilirler. Savunmasız olmaları hiçte iyi olmaz! Osman, tabancayla, ilk tanıştığı günü getirdi aklına. Bir arkadaşına bahsetmişti, tabancam var diye ve peşinden de eklemişti: “istersen sana da gösterir ve kullanmayı da öğretirim.” Gençliklerinin toyluğundan tabancayı evde kurcalamaya başlamışlar, parçaları birbirinden söküp tekrar düzeceklerdi ki; olan olmuştu. Kulakları sağır eden korkunç bir patlama, karşıdaki duvardan kopan parça ve havalanan toz. Arkadaşına bakar ve derin bir nefes alır, zarar görmemişti. Bu olaydan sonra yemin eder; bir daha başkasının olduğu yerde, tabancayla uğraşmayacak ve etrafındakileri de böyle yapmamaları için uyaracaktı. Hem de kendi başından geçen olayı anlatarak. Bunları düşünürken; “kız kaçırma” eylemine de kafası takılır!
Neden “kız kaçırma” deniyordu ki?
Oysa bu eylem; iki gencin birlikte aldıkları bir karar, değil miydi?
Fakat, eylem tamamiyle erkeğe mal ediliyordu. Bu bir suç ise; kızın mağdur ve masum sayılması gerekmez mi?
Ama ceza, yine zayıf olana, kıza kesiliyordu. Erkeğe, toplum içinde bir güç atfedilmiş olduğundan, eylem de erkeğe ithafen kız kaçırma olarak adediliyor olsa gerek. Oysa; kızın kaçma eylemine iştirak etmesi, erkeğe göre daha güçlü bir irade gerektirir. Belki de kızın hiç bir baskı altında kalmadan, kendi iradesiyle aldığı ilk ve tek karardı! Kaçma eylemi ikisi için de bir belirsizlik barındırmasına rağmen; kızın tarafından bakılınca, bir “tam teslimiyet”te sözkonusudur. O andan itibaren tek sığınağı ve güvencesi beraber kaçtığı erkektir!
*******
.Osman’la konuşmasından memnun bir şekilde ayrılan Bekir, çarşıda biraz gezinir ve köşker pazarından kendisi için çizme, İso’ya da bir çift ayakkabı alır. Kimsenin bunları bulamayacağı bir yere saklamayı düşünürken, Mısto’nun damı aklına gelir: ‘sahi önümüz kış, Mısto’ya da bir çift çizme alayım. Pek giyeceğini sanmam ama ben gene de almış olayım.’ Çizmeleri ve ayakkabıyı alır, Mısto’nun damına gelir. Mısto’nun, çok sevdiği elma almayı da, unutmamıştı. Elmaların kokusunu alan, Mısto’nun keyfine diyecek yoktu. Torbadaki elmalara bakar, içlerinden birini çıkarır, doyunca koklar, bırakır, bir daha burnuna götürerek koklar, kokusunu içine çeker. Defalarca bu hareketi tekrarlar, tekrarlar durur. Mısto’nun elmaya bu davranışına, halk arasında çok değişik anlamlar yükleyenler vardı ve aslında hiç kimse de; elma ve Mısto’nun hikayesinin gerçek tarafını, bilmiyordu. Bekir, bir an acaba sorsam, bana anlatır mı? diye içinden geçirdi ama vazgeçti sormaktan. Çok özel bir nedeni olmasa, şimdiye kadar, mutlaka birilerine anlatmıştı. Bekir, damın içinde ayakkabıları saklayacak uygun bir yer ararken, bir kaç tane çürümüş elma gördü. Mısto, hemen o çürümüş elmaları topladı ve en uzaktaki bir ağacın dibine bırakıp geldi. Çok sevdiği elmaları yemeyip, çürüyene kadar koklayıp koklayıp bıraktığını anlayan Bekir, sevdiğine kavuşamadığı için divane olan, Mısto’nun bu davranışını sormaya karar verir;
“‐Mısto, neden elmaları, yemeyip çürümeye bırakıyorsun?”
Mısto, Bekir’in yüzüne uzun uzun bakar ve;
“‐tane karanfil de getirseydin, elmalara saplardım, çürümezlerdi.” der.
“‐tamam bana anlat, sana tane karanfilde getirecem söz.”
Mısto, bir sandalyeye çıkarak, dam direkleri arasından, eski, püskü, hatta yer yer küfünden, çürümüş bir kitap çıkarır ve Bekir’e uzatarak;
“‐bak sorduğunun cevabı burda: çok…çok eski bir adetimiz var, şimdi pek kimse bilmese de, bu kitaptan okumuş, öğrenmiştim ve al yanaklı Ayşom’a da okumuştum. Yüzeyi, tane karanfillerle bezenen elma çürümez! Çok eskiden utangaç bir kız; düşünmüş taşınmış, sevdiği gence ölümsüz aşkını anlatmak için, tane karanfillerle kapladığı elmayı vermiş. Ayşo da utangaçtı, bütün kızlar gibi. Sevgilerini, sevdiklerine söyleyemezlerdi. O günden bugüne kadar, kızlar aşklarını, sevdiklerine böyle anlatmaya çalışmışlardı ve bana da birgün, tane karanfiller saplanmış bir elma verdi. Ayşo, şimdi yok ama aşkımızı, verdiği elmayı koklayarak, canlı tutacağıma söz verdim. İşte benim elmayı koklamamın hikayesi, budur.”
Mısto’nun anlattığı hikayeden çok etkilenen Bekir, içinden; ‘acaba, bilmediğimiz kaç gizemli elma! hikayesi daha var. Meyve denince ilk akla gelenin elma olması, tesadüf olmasa gerek.’, diyerek derin bir iç geçirir.
Artık hava kararmak üzeredir ve çardağın yolunu tutar. Sevinç ve üzüntü, mutluluk ve kaygı beraber, beyninden bedenine yayılmakta, ordan bacaklarının ritmini bozarak, titremesine ve yürürken de sendelemesine neden olmaktaydı!
Kurtulmalıydı bu belirsizlikten;
Osman, ölümden beteri gurbet demişti. Oysa belirsizlik; ölümden ve gurbetten daha da beterdi!!
*******
Not:
*söylencelere göre;
1‐Yüzeyi karanfille kaplanmış elma; sevdiğini sözle ifade edemeyen utangaç kızların, sevdiği erkeğe, aşkını ifade etme biçimidir. İran Kürtleri arasında, çok yaygın olan bir gelenektir.
2‐küs olan kişilerden biri, bu elmadan küs olduğu kişiye gönderirse, barışmak istediğini belirtir.
3‐yüzeyi, tamamiyle karanfille kaplanan elma; suyunu çeker, kurur, ama çürümez.
*******
………DEVAM EDECEK………

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP