Sırtçı kafilesi, mayın tarlasını sorunsuz geçerek, yabancı topraklara ayak basmıştı. Daha önceden siparişi verilmiş malları yüklenecekleri yer; pek uzak olmayan sınırın çok yakınındaki bir köydür. Zaten malı teslim edecek olan Oso, telleri kestiklerinden bu yana kafileyi izlemektedir. Oso kafileyi karşılar, yanındaki yardımcılarına kafileyi kuyu başına götürmesini, el, yüz, ve terden sırımsıklam olmuş boyunlarını yıkamaları için yol göstermelerini ister. Sırtçıların kuyuyu kimsenin göstermesine ihtiyaçları yoktur, daha önce gelenlerin yardımıyla kuyubaşına gelirler. Su ile doldurulmuş yalaktan avuçladıkları suyla; yüzlerini, boyunlarını ve hatta koltuk altlarını yıkamaya başlarlar. Veli’nin tembihiyle suyu içmezler. İçtikleri takdirde karınlarını şişirecegini ve hareket kabiliyetlerini kısıtlayacağını, ama ağızlarına aldıkları su ile, kuruyan boğaz ve damaklarını yumuşatana kadar çalkalayarak tükürürler. Yüzlerine çarptıkları su ile rahatlamış, nefes alışları, kalp çarpıntıları normalleşmişken, Veli ile Oso arasında tartışma boyutunda ki yüksek sesli konuşma, kuyubaşındakileri tekrar huzursuzluğa itmişti.
Veli;
“‐eşekler için de sana para vermiştim. Hem eşekleri temin etmemişsin, hem de eşeklerle götüreceğim yük yok ortada.”
Oso;
“‐sen bilmez misin kurban, “muhaberat” köyden çıkmıyor, eşekler içinde ayrı para istiyorlar.”
Veli;
‐”hem yüke, hem eşeklere para istenmez, bizim konuşmamız, muhaberata yük başına para ödeneceği idi. Ben eşekleri götürüp satmıyorum ki. Benim sattığım, götürdüğüm maldır. Öyleyse çok kıymetli eşekleriniz size kalsın. Evet, muhaberatın hafiyelerini biliyorum, rüşvet aldıklarını da. Fakat durumdan faydalanmayı da hafiyelerden daha iyi beceriyorsunuz. Ben yükümü bu defalık alır gider ve seninle de alışverişi keserim. Yada hafiyelerle anlaşma işini de bana bırakırsın.”
Bunun boş bir laf olmadığını anlayan Oso, eşekler için getirdiği yemi göstererek;
‐”ben razı ederim, hemen huylanma. Yarın gece geldiğinizde eşekler burda hazır olur. Vallahi bak yem bile getirmişim, inanmalısın bana.”, diyerek geri adım atar.
.Veli kafileye dönerek;
‐”herkes soluklandıysa yükünü sırtlansın ve sıra oluştursun” ve kendi kendine mırıldanarak, ‘bu milletin ve memleketin başına birşey gelecek olursa Oso ve OSO gibi olanlar yüzünden gelecektir.’
.Yükler sırtlanırken, Veli’de diğer kafileler için hazırlanan siparişlere bakar ve destelenmiş duvar halılarını tek tek inceler. Tavus kuşlu,
geyikli,
kahveci güzeli,
son yemek(hz. İsa ve havarilerini tasvir eden resim),
kız kaçıran.
Kızkaçıran duvar halısı; saf ipekten dokunmuş olup hemen göze batıyordu. Veli bir tanesini alır ve Oso’ya, racon keserek:
‐”işine ve karşındakine daha saygılı olman için sana ceza olsun diye birini alıyorum” der ve katlayarak koltuğunun altına sıkıştırır.
.Kafile dönüş için hazırdır. Münferit olarak kaçakçılık yapanlardan, Mıçoy Keré, Veli’ye yanaşarak;
‐”Beni de kafilene kat, sizinle geçeyim. Ücreti neyse veririm.”, diyerek teklifte bulunur. Velinin cevabı olumludur.
.Kaçak işi; tamamiyle organize bir iş gibi görünmesine rağmen, kendi başlarına, kaçakçılık yapan kişilerde vardı. Bunlar tek başlarına veya bir kafileye katılarak sınırı geçer, hesaplarına gelen malı satın alır ve geri dönerek mallarını satar, geçimlerini sağlarlardı. Durumları, sırtçılık yapanlara göre; “içgüveysinden” hallice idi! Münferit kaçak işi yapan kadınlar da vardı ve en ünlüsü, kaçakçı ÎDÉ idi. Birçok işe, “elinin hamuruyla” karışan KADINLARA mayın tarlasında da rastlamak olağan bir durumdu.
.Kafile mayın tarlasını geldiği yoldan, gözetleme kulelerindeki nöbetçilerin dikkatini çekmeden tel örgüye varır ve geçerler. Sıra yükü sahibine teslim edecekleri yere gitmeleriyle de işleri tamamlanmış olacaktır. Veli koltuğuna sıkıştırdığı halıyı ve tel kesme makasını yardımcılarından birine teslim ederek, kafileye yürümelerini salık verir, kendisi kalır. Çünkü tehlike henüz geçmiş değildir!! Devriyeleri şaşırtmak lazımdır.
.Kafilenin iyice uzaklaştığından emin olan Veli, önce peşpeşe birkaç kez uzun uzun ZILGIT çalar. Zılgıt sesi gecenin karanlığını yararak, ulaşmasını istediği devriyelerce duyulmuş, tüfeğini de omuzundan indirerek şarjörüne sıralı dizdiği izli mermileri, tetiğe basarak havaya boşaltır. İzli mermiler, havai fişek misali havada ışık saçarak göge yükselir ve sönerek kaybolurdu. İkinci şarjörü de havaya boşaltır. Sınırın değişik noktalarından aynı şekilde havaya sıkılan mermilerle devriyelerin hedefi kaybetmeleri sağlanmış oluyordu. O çevrede faaliyet gösteren öncüler arası bir dayanışmadır bu, değişik noktalardan sıkılan mermiler.
******
.Veli de peşlerinden yürüyerek yükün teslim edildiği yere varır. Yük sahibine teslim edilene kadar Veli bir tarafa kıvrılarak dinlenmeye ve uyumaya çalışır.
.Yük sahibine eksiksiz teslim edilince, İbram, Veli’yi uyarır.
Veli İbram’a;
‐”sen kalıyorsun burda, benim şehre getmem lazım, yarın gene mayını geçecez”. Veli’de ciplerden birine binerek şehre, yükleri indirecekleri depoya doğru hareket eder.
.Veli, sabahın erken saatlerinde ilkokul öğretmeninin görev yaptığı okulun kapısına yakın bir yerde, çay ocağında öğretmenini bekler, öğretmen karşıdan görününce ayağa kalkar ve yanına giderek elini öpmek için eğilir. Elini öptürmez öğretmeni, ama kendisi Veliyi öper, sırtını sıvazlayarak hoşgeldin eder. Veli dün gece Oso’dan aldığı halıyı öğretmenine uzatarak, “çam sakızı çoban armağanı” hediyesini kabul etmesini ister. Öğretmeni severek kabul eder hediyeyi ve teşekkür ederek;
‐”ben şimdi derse girecem, işlerini bitir, beraber öğlen yemek yer ve sohbet ederiz”, der ve öğlen buluşmak için sözleşerek ayrılırlar.
.Veli, öğretmeninden çok şey öğrenmiş olmanın yanısıra, babasına; okulun daha “yükseğini” okutması için de, çok dil dökmüştü, ama fayda etmemiş ve kendini hep “eksik” kalmış gibi hissediyordu.
Sanki bu buluşmaları eksikliğini tamamlayacak gibi de algılıyordu!!
Babasını, suçlamış mıydı öğretmeni?
Hiç suçlar gibi konuşmamıştı,
babası hakkında,
ama hep kafasının bir yerinde duruyordu bu soru!!
*******
.Öğlen buluşur, yemek yer ve öğretmeni Veli’ye getirdiği halı için bir daha teşekkür ederek yolcu eder. Arkasından bakarken Velinin çocukluğunu bir daha gözlerinin önüne getirerek; daha o küçücük yaşında bile; yaşamı öğrenme, sorgulama ve muhakeme gücüne hayranlığını saklamamış, kendi çocuklarının da Veli gibi olmasını temenni etmişti!!!
Okuluna gelen müfettişe, zeki çocukları gösterirken, sıra Veli’ye gelince; bu da bizim “pratik zekamız” demişti.
*****
Not:
Münferit ve kadın kaçakçıları, ayrı bir bölümde işleyeceğim.
*****
……DEVAM EDECEK….
EKONOMİ
5 saat önceGÜNDEM
5 saat önceGENEL
6 saat önceGÜNDEM
6 saat önceGENEL
10 saat önceGENEL
10 saat önceGENEL
10 saat önce