Pazara götüreceği ürünleri akşamdan hazırlayan Xaco, daha güneş doğmadan uyanır, küçük oğlanı emzirerek İso’ya bakmasını tembihler ve eşeğine attığı sirece yi yüklemeye başlar. Yükü hazırdır artık. Yoğurtları alır, eşeği önüne katarak yola düşmüştür.
.Pazarın kalabalık olduğu bir gündü, Xaco getirdiklerini tez satmış, dönüş yoluna çardağına doğru yola koyuldu.
Ürünler iyi para etmiş, ğelle si iyicenedir. Alacakları tarla için İbram’a parayı verecek ama bir kısmını İso’nun çeyizi için ayırır.
. Çok varlıklı olsalar, buna gerek yoktur, düğün öncesi gelip lazım olan herşeyi bir seferden alırlardı. Ancak çeyizi azar azar tamamlayabilir, zaten İso’da; yastık yüzlerine ve yorgan ağzı için kanaviçe işlemeye başlamış, yine akfil bez lazım olacaktır.
. Uzaktan bakınca Çardağın önünde, ablası Fatma’nın oğlu oturmaktadır. İyi haber getirmiştir herhalde, kötü haber çocuklarla gönderilmezdi! Varınca çardağa, İso’ya eşeği bağlamasını söyler, yeğenini kucaklar, doya doya öper, yeğeni öpülmeyi çok sevmezdi, yüzününün ıslanmasından hoşlanmıyor ama olsun. Hem kızlar aralarında izledikleri filmi anlatırlarken öpmekten ve öpüşmekten bahsetmişlerdi. Öpmek “ıslak” ise, öpüşmek daha da “çok ıslak” bir şey olmalı!!!..
.‐”dezan sene kurban bu sıcakta niye gönderdiler seni, hayırdır inşallah”.
“‐deza bahçada düğün var, anam dedi ki; yarın İso’dan çocukları alıp gelsin, hem eğlenirler, hem de bir soluk almış olurlar.
Yine kanı kaynar yeğenine ve bir daha öpmek üzereyken çocuk geri çekilir.
“‐oğlum sen öpmekten kaçıysin, biri seninle öpüşmek istese ne yaparsın.
Der ve kahkahayı basar.
“‐Kimin düğünüymüş bu kadar işin gücün arasında, hem daha düğün sezonu değil ki?”
“‐deza Kınasızlar’dan Hacı Emmi’nin avradı ölmüştü ya, O evleniy.”
“‐iyi bulabilmiş 8 çocuklu adam?….Demek ki bulabilmiş!!!…”
“‐he deza buldu, buldu…hem de şehirli. Adı da Sultan.”
Xaco;
“‐bunda bir iş var. Her ne kadar bahçacılar kendilerini köylü saymasalar da, şehirlilerin gözünde köylüdürler. Şehirliyse okuma, yazma da biliydir illa ki. Vardır O’nunda bir derdi.” İşin doğrusunu Fatma ablasından öğrenirdi. Yeğenine ayran ikram eder ve “istersen burda kal yarın hep beraber bahçaya gideriz.”
“‐yoh deza, anam bene dedi haber et ve gel. Getmezsem merak eder, ardıma düşerler getmem lazım.”
Xaco yeğenini yolcular ve gözden kaybolana kadar da ardından bakar.
.İso’ya seslenir;
“‐kız uşağların üstünü başını çıkar bohçadan. Ben de şunları bir güzel yıkayayım”
Yıkanmayı duyan çocukların herbiri bir yere kaçar, gözlerini yakan sabun olmasa iyiydi yıkanmak ama mutlaka sabunlardı anaları. Murad ta çimmeyi niye yıkanma saymıyorlar ki! İtirazlara ve kaçışmalara rağmen yıkanırlar, sonuçta bahçaya ve düğüne götürülmemek korkusu ağır basar. Bu arada İbram şehirden gelmiş ve değişikliği farkeder, Xaco durumu izah eder.
İbram:
“‐Ben de bugün çarşıda öğrendim, Hacı’nın evleneceğini, o eve bir kadın eli şart. 8 tane çocuk hepsi yetişkin ve evlilik çağındalar, ne yapsın adam. Bugün pek bir işiniz yok, istersen şimdiden al get çocukları, hem ağaç meyveleri pişmiştir şimdi. Heyirler, üzüm, şekerpara, “yaz datlısı” nar bile olmuştur. Bene getirmeyi de unutmayın haa… sebze de getirin.”
.Gitmeyi duyan çocuklar Xaco’nun üstlerini değiştimesine fırsat vermez derece de sabırsızlanırlar. Bir firar ve özgürlük havası içinde, bahçanın yoluna düşmüşlerdir.
Adle, bostanda çalışmaktayken yanından geçen Xaco’ya;
“‐siz gidin, biz de yarın geliriz düğüne” der ve el sallar.
.Bahçede bir düğün varsa, herkes doğal davetlidir. Düğün sahibinin kimseyi çağırma zorunluluğu yoktur, aksine düğüne gelmeyene kızılır, tavır alınır. “O teşkelede bir de ben sizi kapı kapı gezip çağırmam mı lazım, bana yardımcı olacaksınız” denir. Davet, uzakta oturan akraba ve dostlar içindir.
“Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme” özdeyişi, bahçada bir anlam ifade etmez.
.Xaco, çocukları tembihler; “bahçada maymunluk yapmayın, ağaçlara ve ham meyvelere dokunmayın. Dezanız İso’ya toplatır size ikram eder.” Ablası Fatma, misafir çocuklarına tedbirlidir. Pazar günleri şehirden gelen misafir çocukları, ağaçlara ve ham meyvelere zarar vermesinler diye; akşamdan, zemin çamur oluncaya kadar, ağaçlara suyu bırakırlar ve kendilerince önlem alırlardı. Hele düğün varsa bu yönteme mutlaka başvururlardı.
******
. Ertesi gün erken saatlerde davul çalmaya, yabancı misafirler de gelmeye başlamıştır. Gençler halaya durmuş, yaşlılar yemek hazırlığında, herkes kendiliğinden bir organizeyle üzerine düşeni yapmaktadır. Bir ara Adle, İso’yu halaya kaldırmaya çalışır, dirense de kurtulmak mümkün değildir Adle’den. Geleneklere göre bu davranış; “sen benim gelinimsin” demektir. Adle düğün sahibi olsa bu anlamı kimse yüklemez, ama düğün sahibi değildir ve bu hareketiyle herkese niyetini beyan etmiştir. Ve herkes Adle’nin mesajını almıştır. İso nun yüzünde korkuyla karışık bir tebessüm, Xaco’nun da yüzüne sevinç, yüreğine korku girmiştir. İbram’ın kulağına nasıl gideceği artık sonucu belirleyecektir. Herkes, “iyi ve güzel” derse ne ala, “bunların ki de densizlik, sana denk değiller, madem böyle bir niyetleri vardı; sana çıtlatmaları lazımdı” derlerse ortalık bulanabilirdi!!!…..
*******
Not: Yazıda geçen, “şehirli‐köylü” ifadelerini; üretim biçimini kast etmek amacıyla kullandım. Günlük kullandığımız dilde, bu kelimeler bazen maksadını aşan anlamlarda da kullanılır. Sonuçta bu paylaşım, bir kurgu‐hikaye ve bazen gerçekliğe toslaması kaçınılmaz olabiliyor! Takdirlerinize……
…….DEVAM EDECEK……
.
EKONOMİ
4 saat önceGÜNDEM
4 saat önceGENEL
4 saat önceGÜNDEM
4 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önceGENEL
8 saat önce